Gözlerimizde sürgün zamanı inci avcıları
mavi bir sese verirdi bulduklarını Yenişehir�de
Akşamüstü sokağı bürüyünce menekşe
tanıdık bir yüzü hatırlatırdı kuş cıvıltıları
İmgenin arka bahçesinde oturup gece
düş ormanından getirdiklerimizi paylaşırdık
Herbirimizin bir kardeşi vardı kayıp
sonsuzluğa resmedilmiş bir yıldızda
Ceplerimizdeki kristal bilyeleri kırıp
küçük yangınlar çıkarırdık
arka sokaklara dalıp gizlice
Serin diplere çekilirdi karanlık
Sevinçli dudaklarımızı öperken keder
öykümüzü ısırarak kapkara
gölgemizin izini sürerdi köpekler
Düşünde gördüğü celladını arardı gül
kaldırımları laciverde boyardı ihanetçisi
Gece gelen ayak sesleriyle sevişirdi hüzün
Sevgilisini ellerinden tutup bütün gün
delicesine öperdi zamana yenilmiş serüvenci
ve sanıldığı kadar uzak değildi eylül
Gerçeğin kıyısına oturup beklerdik romanı
Hayaları sıkılarak iğdiş edilirken imge
bahara adak giysileri atardık ateşe
Düşerdik soluk soluğa gelen güne
yeni hayatlar zamanı
Sokak kapısına ak mendil düşmüş
ateşi çalan Prometeus�un armağanı
Getirip gök mavisini kente bıraktı düş
yine yolculuklar zamanı