Dört yanımız çember gibi sarılmış,
Kıpırdanmıyor bir yana...
Kanunlar, yasalar, yasaklar
Boğuluyorum bu sıkıcı ortamda...
Dünya, eski dünya değil,
İnsanlar, eski insanlar değil...
Herkes yükselmek için
Çıkmaya uğraşırken diğerinin omzuna
Bu korkunç ağırlığı kim koydu başıma?
Kim bu beni ezmek için çabalayan?
Islanmış bir serçe kuşu gibi,
Beni ısıtacak bir avuç bekliyorum
Zavallıca sığındığım şu duvar kenarında.
Daha dün umutla bakan ben değil miydim yarına,
Gelecek için hayaller kuran...
Kim bozdu bu düzeni,
Kim aç kurtlar gibi üşüşen başımıza?
Giderek düşüyoruz bir karanlığa.
Gün günü aratıyor,
Yöneten düşmanla bir olmuş,
Vatanı beş kuruşa satıyor..
Gözümü yumsam kan, barut kokusu duyuyorum,
Deli dolu akan nehirlerden cesetler fırlıyor tarlalara...
Rezil insanlar tutmuş köşe başlarını,
Elleri kirli; yürekleri ve paraları gibi....
Nasıl inandık yıllarca anlatılan o masallara
Açlıktan mı vazgeçelim özgürlükten mi...
Kime kızayım, küfredeyim bilmiyorum
Masal anlatıp bizi uyutana mı?
Deveyi hamuduyla yutana mı?
Şurada bir kapı olmalı
Açınca alıp götürmeli beni başka diyarlara..
O diyar ki; dostlukların çıkarsızca yaşandığı,
O diyar ki; para uğruna halkının satılmadığı,
O diyar ki; bambaşka bir diyar olmalı....
Sarı güneşlerin ortasından turuncu günler çıkan,
Yitirilmiş mutlulukların arasında mor mor menekşeler açan,
Leylekleri teneke kuşlar uğruna öldürülmeyen
Ve toprakları gencecik asker kanlarıyla yıkanmayan bir diyar......