Gitmekle kalmak arasında kıpırdamayan gün,
katı bir saydamlık kalıbı.
Hepsi görünüyor ve hiçbiri anlaşılamıyor,
ufuk dokunulamayacak bir yakınlık.
Masada kağıtlar, bir kitap, bir vazo:
nesneler dinlenmekte adlarının gölgesinde.
Damarlarımdaki kan giderek daha ağır yükseliyor
ve yineliyor inatçı hecesini şakaklarımda.
Işık kayıtsızca biçimini bozmakta
donuk duvarın, tarihi olmayan bir zaman.
Öğle sonrasının yayılışı; şimdiden bir körfez
usul dalgalanışı sarsmakta dünyayı.
Ne uykudayız, ne de uyanık:
biziz, başka bir şey değil işte.
An ayrılmakta kendi kendinden
ve duraksamaların oluşturduğu geçite dönüşmekte.