Cihânın en hayırlı ve mes’ûd insanları, kur’ân-ı kerîm’in gölgesi altında yaşayan, onun hayat nûru ile nûrlanan ve onda fânî olanlar, yâni canlı bir kur’ân hâline gelebilenlerdir.
Sevenler, sevdiklerinden geleni hoş karşılamak mecbûriyetindedirler. Gönlü aşk ile dolu olan kul, rabbinden gelen her şeyi sevgisi nisbetinde gönülden kucaklar.
İlâhî ünsiyetin yolu muhabbettir. Sevilenleri taklittir.
Sevenler, sevdiklerini dâimâ gönüllerinde taşırlar ve aslâ hatırlarından çıkarmazlar.
Allâh için gerçek dostluk, bedenleri ayrı olan iki varlığın bir kalbde yaşamasıdır.
Dostluk, iki gönül arasındaki cereyan hattıdır. Bu cereyanla, yâni muhabbet neticesinde sevilenin her hâli, sevgisi nisbetinde sevene sirâyet eder.
İki din kardeşi, birbirini yıkayan iki el gibidir. Tıpkı muhâcir ve ensar gibi.
Dostluk, müsbet veya menfî vasıflardaki müştereklikten kaynaklanır.
Kalbler, ancak hak teâlâ ile beraberlik sâyesinde, yâni kalbin bir nazargâh-ı ilâhî hâline gelmesi neticesinde uyanır. Bunun en feyizli yolu ise bilhassa seherlerde îfâ edilen zikirlerdir.
Gecelerin feyzinden istifâdeyi ihmâl edenler, sabaha yorgun ve uyuşuk çıkarak gündüzün bereketinden mahrum kalırlar.