Şiir Arama

Tuba Gürdere - Aşkın Şehri

Kendi varoluşunu inşa ederken aslında yenileniyorsun.
Yenilendiğin her an kadar bir başka doğuyorsun kendi topraklarına.
Kendininde topraktan geldiğini duyumsarcasına bütünlüyorsun varlığının ayrı semtlerini.
Ayrı bir şehir gibi tarih tarih hissettiğin ve düşündüğün kadar coğrafya oluyorsun.
Gün geliyor, bir resim olup yaşananlar görünmez zamanda yaşayanlar haritada kalıyor.
Yalnızca biliyorsun ki bir coğrafyasın sen. Varolmaya bir sen, bir ben herşeyden önce varolan gibi.
Kendi gerçekliğini yaşar duyumsayan kendi içindeki zamandan.
Zaman akar mı? hiç mi durmaz?
Bunu zamanın içinden daha hızlı akıp giden nehir dahi anlamaz.
Bir nehir değil başka ırmak olmalı özün akıp anlamak için.
Aktığın anın dışında, durulduğunda durulurdu ancak bir zaman.
Ve su gibi duru zamanın dışına akmalı anlamak için.
Bir şehir tanık sorgusuzca yaşar bin bir insandan.

Varoluşunun yıkık kentleri vardır içinde ve yıkıp geçen zamandan.
Tarih ki; yaşatırken asla dokunmamış, dokunulmazlığı olmalı kendimizin. Kendimizin bildiği ve olmalı sadece yüreğimize dokunan.
Tarih başka zamanlara kalbinde saklamış.
Öyle derin sonsuzluğa varoluş gibi kalbinde saklamış yıkılmaz surlarımızı.
Kiminin sırları vardı içinde aşka ait, kiminin şehir gibi aşka dair surları.
Hazinelerimiz var kimsenin bilmediği. Bizi, biz yapan değerimiz.
Hazin zaman ve hazinelerimiz.
Varoluşumuzun, kendimizin dahi ulaşamayacağı yollarımız var.
Yollar aşılır, aşınır.
Gözlerimizin mekan olduğu açık adreslerimiz var ulaşabildiğimiz.
Hayat sonsuz bir soluktur duyabildiğin kadar.
İçine sonsuzluğu sığdırabildiğin kadar sonsuzsun.
Ve belki bir an kadar soluksuz kendini soluyabildiğin.

Orada başka bir hayat var içinde, görebildiğin kendinin ötesinde.
Kendin öteye geçmeden bir kentsin.
Bir dünya var. Dünyanın ötesinde. Senin içinde görebildiğin sonsuzlukta.
Güneş ve ay binlerce yıl uzaktan sana ve içine doğmaya hazır.
Her an, tek an değil. Bir tek an var yaşanmaya değer ve heran yaşanacak.
Zaman sonsuzluğa sonsuzdur.
Sonsuzluğun sonunda bir başlangıç, bir bakış, görebildiğince yaşayış var.
Zamandır ki geçmeli, dökülmeli surlarımız.
Aşka izler taşımalı. Bir hazine bulunmalı içinde hazin zamandan yalnız aşka kalmalı.
Kutsal olmalı aşka ulaştırmalı ve aşkın gücü büyütmeli sonsuz.
Hiç değişir mi tarihe yazılan değerler?
Tarih olmalı yüreğimiz. Asırlarca saklanmalı. Sır değil, sur olmalı yalnız aşkın okuyabileceği yalnız aşkla geçilebilecek bir sur olmalı sözlerimiz.
Aşkla okunursa, aşka erer yalnızca aşk.
Gözlerimizin dokunuşları ulaşmıştı aşka.
Yalnızca tarih baktı ve içinde büyüttü bakışları.

Görüşümüz kadar aşk vardı. Görebileceğimiz yer en yakın ve en ulaşılmaz görünen.
Her an görebileceğimiz, görmekle bulduğumuz kendimiz.
Düşüncemiz ve yüreğimizin sesi ulaştı. Aştı ki o aşktı.
Aştık kendimizi ve aşktık kendimize.
Kentimize ulaştık. Sonsuzluğun içinden ve sonsuzca kendimize.
Yaşarken aşk kendinden varolmayı yaşattı. Aşktı yaşayan, yaşadıkça yaşayacaktık.
Aşka şehirdik içimizde.

Kendi varoluşumuzun toprakları karışımsız bir dokunuş.
İçimizden aldığımızca tenimize bir nem. Ve biz kadar savrulmaya ait özgürce bir toz bulutu.
Duyabildiğimiz sesimiz ise ellerimizden savrulan.
Biz öyle karışımsız bir biz ki aşka, aşkın topraklarından karıştığımız.
Kendi varoluşumuz içimizdeydi.
Bir zaman bilmeden veya daha çok bilircesine gibi hissettiğin.
Bakış açısındaydı kendin ve kentin.
Kendi şehrimiz kadar bir tarih o kadar uluyduk düşüncelerimizde.
Ve aşkla bakardık en dipten en ulu yere.
En ulu yerde bulurduk görebildiğimiz sesimizin gözyaşlarını.
Yeryüzü değil, gökyüzüydü sanki aşka ait.
Aşkın topraklarına aşkla ulaştığında anladığın varoluştu içinde ki anlamın manası.
Kendi topraklarının havası gibidir esintinin sesi.
Her an duyabileceğimiz an gibiydi soluduğumuz an.
Hüzünler dağılırken eserdi bizim dışımızda, bir söz fısıldar gibi yüreğimizden yüzümüzü okşayan rüzgar.
Savrulduğun tek bir ana varoluş, öz zamandı içinden içine alan.
Aşmıştık kendimizi. Zamansızlığın tek anı varolduğuna yansıyan en özel dokunuş gibi.
Şehir aşka zamandı içimizde.

Şehrimiz gibi estik. Aşka öyle derin esinti öyle es bir ses.
Kendi yollarımıza kendimiz ulaştık.
Yollar herzaman bir çıkmaza varabilir. Aşkın şehri yolsuzdur.
Hani bilinen yolsuzluktan değil aşk yolsuzlukta yoksuldur.
Hani bilinen yoksulluk değil, yoktaki varlığıdır tüm yolları aşan.
Kalp yoluyla çıkılan tüm yollar hakiki aşk Allaha ulaşmanın yoludur.
Oysa bin yıllık yere varsan, vardığından öte varsın.
Varmışsın bilmeden varlığına, öz varlığına varmışsın.
Varlığımız varından yoksun kaldığında, yokluğundan bulursun en var olanı.
Oysa bin yıllık yere varsan şimdi varlığın, varlığından yoksun yokluğu solur.
Adı yaşamak olan bir akış. Her an varolabilmeye ve daima var olan için.
Aşktı yol, şehirdi kavuşmak.
Aşka bir yolculuk, bin varıştık içimizde.


Anlarsın ki güneş karanlıktan doğduğu için aydınlık.
Geceden yenilenen ışıktı daima yanmak için yanan.
Duyabildiğin kadar değil, görebildiğin kadar vardı varoluşunun öz duyuşu.
Görebildiğin sesin, seni sana yansıtan varoluş.
Aşkı göze alabilmek ve bakışında tutabilmekti yaşamak.
Sonsuzdu aşk ve sonsuzluğa aşkın şehrinden ulaştığında anladığın bir menzildi varılan.
Şehir aşka mekandı içimizde.

Şehir aşkın kavuşmak değil, yürekten buluşmak olduğunu söyleyip sustu. Yüreğinle dinlediğin tüm suskunluğa bir sestir bakışın.
Duyarsın bir an en derin sesler yaşama akıştır.
Suskunluğuyla aşka yanar güneş.
Gün olur yansıyan ve duyuşun sen olur içinden yaşam.
Her yeni gün yeniden. Bakışına ki güneş gibi ışık olup yanıp sönmeye.
Daima varolan sonsuzca duyabildiğin sensin özünden ve herşey kalbinde.
Şehir aşka ışıktı yanan içimizde.



Aşkın Şehrinden aslına bir an ulaşmaktı kavuşmak.
Kendi varlığının aşkla varolduğunu anlamaktı zaman.
Aşkın varolabildiğini aşk kavramından ve yoktan varlığına dokunmaktı ruhun ıslaklığında.
Henüz bir an görmeden sen, belki sözsüz özünden bin görüş.
Yüreğinle duyduğunda görebileceğindi özün ve içinde ki sözün.
Anladık ki aşkın şehri ilahi bir duyuştu yaşadığımız.
Şehir aşkı anlamaktı yaşadığın andan içimize.


Ve İçimizde ki güneş yandığı sürece aşk ışığını üzerimize yansıtan.
Yokluktan varolup, güneş gibi karanlıktan doğmaktı aydınlığa yaşam.
Yalnızca karanlığa ait olan. Ve karanlığa ait olmasa olmazdı hiç yeni gün.
Ulaşabildiğimiz an kadar ışık var daima bakışlarımızda.
Aşk sonsuz ve sonsuzluktan ulaşılandı zaman ve mekansız.
Yüreğimizle bakabildiğimiz kadar aşka vardık.
Şehir aşktı akan nehir içimize, şehrin içinden aşkla akan biz.


Yorum Yaz

Yorumunuz (*)

Resimdeki kodu giriniz

IP Adresiniz: 18.191.212.146

Yorum Yok

Bu söze ilk yorumu siz yazın.