yeni sağılmış sütlerin tadına varıyorum
göğüslerinin arasındaki o esmer çukurdan akıyor kanım
kimsenin girmediği ıssız ormanına dalıyorum senin,
bir kaplansın! ben önünde can çekişen hayvan
bir yılanın süzülüşünü duyuyorum karanlık çalılardan
gerinen kasıklarında büyüyor bu ipeksi koku
elime değen zehir. Dokununca pul pul dağılacak
gece gündüze, kılıç kınına kavuşacak
yaprağa düşen ateş nasıl tutuşturursa ormanı
ellerin bana uzanınca hayat ve ölüm beni çağrıyor
bir dalga bir at oluyor, kişneyen bir at, kayalıkların
öfkeyle soluyan bir kalenin burçlarında dağılan. Aşkım
sözlerin ve seslerin dişi budaklarında kök salıyor
köpüklere ve ölü deniz kabuklarına çarpıyor başım
sen soğuyan taşların rengini alıyorsun
bronz heykellerin, deliren çıplaklığın
uçsuz bucaksız bir ülke oluyor avuçlarımda tenin
bir mağara, kuytu�
uzun keşiflerden sonra dinlenmek
ve yeniden uyanmak için