dışarıda bir gök gürültüsü
peşpeşe sıkılan kurşun izi gibi göğü belli belirsiz yaran şimşekler
yağacak yağmura gebe, sancılı bir hava
loş odamda dalga dalga yayılan GYPSY TEARS�ın nağmeleri
bir koltuğa kıvrılmış kedi beni izliyor
hiç uyumaz mı bu kedi?
gece oldu mu uykuyla aramda geçen savaşa tanıklık etmek için
belli ki gün içinde bir yerlere gizlenip kestiriyor
masamın üstündeki onca karalamanın arasından
Kazım Koyuncu�yu anma gecesinin davetiyesi gözüme ilişiyor
ve aklıma şair Enver Gökçe�nin �Ölüm Adın Kalleş Olsun� dizeleri düşüyor,
derken,
ardından,
başka bir üstadın,
şair düşünür Cemal Süreya�nın �Her Ölüm Erken Ölümdür�ünü hatırlıyorum
şimdi gecenin bir yarısı nerden çıktı bu ölümü düşünmek? ...
dışarısı soğuk, dışarısı ayaz
kaloriferi de çok yakmadım oysa!
camlarda hafiften bir buğu gözyaşı gibi süzülüyor usulca
sigaramdan derin bir nefes çekiyorum
bir nefes daha
kadeh çoktan boşalmış
kim kalkıp alacak rakı şişesini dolaptan?
kediye söylesem
miskin miskin yatıyor
gözleri kısık beni izliyor
hem şimdi bir de buzla uğraşmak gerek
rakı buzsuz içilmez ki
bardaki şaraplarla idare etsek...
olur mu acaba?
kediye bakıyorum umurunda bile değil
neden olmasın?
geçen geceden kalma yarım şişe şarap öylece karşımda
sonunu getirmek gerek
gerek mi?
gerekse de gerekmese de içilecek bu şarap
istiyorum!
ölüm nerden çıkıp geldin şimdi durduk yere aklıma? ...
hepimiz öleceğiz elbette
kaçamayız bu sonuçtan
ama sırası mıydı bunu düşünmenin gece gece?
belki de hiç unutmamak gerek ölümü
aslında ölümü hatırlayarak yaşamak başka bir farkındalık verir insana
yitirmeden henüz sevdiklerimizi ve henüz çok geç olmadan
sıkı, sımsıkı sarılmalı yaşama ve onlara
öldüğümüzde de dolu dolu ölmek olmalı bu ölüm
kahretsin
kaçıncı sigaradır bu gece?
iki nefes almadan bitiyor
bu şarap neden bu kadar acı ki?
oysa kapamıştım ağzını sıkı sıkıya
belki de rakının üstüne içtiğimden olsa gerek
evet öleceksek yüzyılları doldururcasına yaşayarak ölmüş olmalıyız
değil mi kedi?
ses olarak, yazı olarak, yapıt olarak
yani bir şeyler üretip yaratıp geride bırakarak
insanlık adına, insan olarak
olur olmadık yüzler beliriyor pencerede
sarhoş da değilim üstelik
biliyorum
az önce ayağa kalktığımda yalpalamadım
benim gördüklerimi sen de görüyor olmalısın kedi
olmalısın ki kısık gözlerini dört açmış bakıyorsun sen de cama
yok yok ikimiz de saçmalıyoruz gece gece
korku filmleri muhabbetine döndük durduk yere
dedim ya dışarısı soğuk, dışarısı ayaz
bahçede savrulan ağaçların gölgesidir cama vuran
iyi de biz bu şarabı nasıl oldu da tek kadehe indirdik?
arada sen de götürmüyorsun değil mi kedi?
söyle nerden çıktı gece gece bu ölüm muhabbeti?
sevgili Kazım, seni artık masanın üstünden alıp
anılarımdaki en güzel yerlerden birine kaldırmak lazım
dur
ama önce giderayak sana bir anımı anlatayım
tarihi tam yok aklımda
toyluk zamanlarımdan bir gündü
Beyoğlu�ndaki izbe meyhanelerin birinde
sevgili İhsan Yüce, ve Can Baba�nın sohbetini katık etmiş içiyorduk
görmeni, yaşamanı isterdim o anı
hani derler ya dün gibi hatırladığım bir andı
ve şu an sana
Can Baba�nın denizler için yazdığı
'MORE NOSTRUM' dizeleri gibi seslenmeyi isterdim.
ama sen bununla idare et
'Sen dilinin sesini veren çocuk & Sen sesine sesleri ekleyen çocuk &
Bak yağmurlar yağıyor gene & Bak üstünden geçiyor atmacalar &
Gemiciler çıkıyorlar sefere HAYDE & Mendil sallamıyor bugün kimse sana &
İki damla göz yaşıysa aldırma & Gözlerine çöp kaçtıydı da &
Dido NANA diyorlar bak ağladıklarına...
güle güle güzel insan
sen usumdaki sonsuzlukta yeralan diğer dostlar gibi
var olacağın yere git artık
haydi uğurlar ola...
(bak sayende kimleride andık bu gece)
.