��tutulmuş bir dileğin tutulmadan önceki hali
kırılmış bir aynanın kırılmadan önce
gösterdiği son görüntü gibi��
diye karaladı adam.
masa üstünde bir kenarda duran
sararmaya yüz tutmuş zarfı aldı
içindeki mektubu çıkardı
özenle açarak koydu masanın üstüne
okumak istemiyordu nedense
geldiğinden beri de okumamıştı
istemiş ama ertelemişti hep
bir sigara yaktı
bir yudum aldı kadehten
dayanamadı
uzaktan göz ucuyla baktı
kırmızı bir kalemle karalanmış satırlara
��sen gittin ya
hasretin yüreğimde
yokluğun kirpiklerimde çoğaldı durdu
sen gittin ya
umudum da gitti ardınsıra
bir inatla karşına diktiğim
gururum da gitti
her gece oturup ağladım
saklamadan göz yaşlarımı üstelik
gülmeyi senden sonra unuttum gitti��
yazıyordu ilk satırlarda
sustu, yutkundu, devam edemedi okumaya
parmakları arasında ezercesine tuttuğu sigaradan
bir nefes daha çekti
bir nefes daha
kadehte kalan son yudumu da dikiverdi kafasına.
şişeye uzanırken
kedi ile gözgöze geliverdi
kedi mahsun
kedi mutsuz öylece bakıyordu
anlıyor muydu ki acaba?
kadehini doldururken
duvar panosuna raptiyelediği
proje başlıklı dosya kağıdına takıldı gözleri
�Yaşamını rayların paralelliğine adamış demiryolu çocuklarını sakın rahatsız etmeyin
ve sakın yüreklerinde biriktirdikleri çığlığı uyandırmayın! �
yazıyordu başlıkta.
kimin sözüydü bu hatırlamıyordu
belki kendi karalamıştı vakti zamanında
belki duyduğu okuduğu bir sözdü kalmıştı aklında
alıp proje başlığı yapmıştı
o kadar çok projesi vardı ki!
yarım kalmıştı çoğu
tıpkı kendi yaşanmışlıkları gibi, yarım
kimse inanmamıştı onun kadar, inandıklarına
bu nedenle deliye çıkmıştı adı
hep yarı yolda bırakmıştı
inandı sandıkları
deliydi ya!
imkansızı isteyecek kadar deli
istedikleri imkansız mıydı ki?
kendi için değildi hiçbir istediği
bir o kadar da kendi içindi
istediklerini biliyor
seviyor
inanıyordu çünkü
ne sokaklarda
aç susuz yarınsız çocuklar olsun istiyordu
ne katledilen kedi köpekler
gülen yüzler istiyordu
aydınlık yarınlar
yalansız riyasız seviler istiyordu
istiyordu bu deli adam
istiyor, projeler üretiyor
üretiyor
üretiyor
üretiyordu
durmuyor, duramıyordu
��bir gün mutlaka başaracağım�� diyerek tükeniyordu oysa
tükeniyordu
ama yine de vazgeçmiyordu
aldırmıyordu
deli demelerine
ardından gülmelerine
yarım da kalsa da başladığı çok şey
yılmıyordu işte
yine
yeni
yeniden diyor
her mağlubiyetten
galip bir kumandan edasıyla kalkıp ayağa
��umut var oldukça
kaybetmek yok�� diyerek
direniyordu çıkan yeni engellere
projeleri gibi
yarım kalmıştı yaşanmışlıkları da adamın
��belki sıcacık bir evin içindeyim, üşümüş
belki de buzlardan yapılmış bir kulübenin içindeyim, sıcacık
ahh be yalnızlık��
diye karaladı adam.
nedense hiç sonu gelmeyecek gibiydi bugün karaladıklarının
öyle hissediyordu
bir sigara daha yaktı
soluksuz koca bir yudum daha aldı kadehten
kediye baktı
ağlıyor muydu adamın haline ne?
yok canım daha neler!
��gene gözleri akmıştır serserinin
çok kaldı terasta bugün benimle birlikte
üşütmüştür kesin�� diyerek yöneldi kediye
eliyle silerken gözyaşlarını
��sakın ağlama olur mu?
ama sakın
ağlamak yok hiçbirşey için
hele benim için asla��
dedi...
ve küçük bir öpücük kondurdu minik burnuna kedinin
aslında ağlamak istiyordu kendi de
nedensiz
sebepsiz
sorgusuz
sualsiz ağlamak
doya doya
kana kana ağlamak
masanın diğer köşesinde
üstüste yığılmış felsefe kitaplarına baktı
neden almıştı ki bunları?
daha hiçbirini okumamıştı
��felsefeyi pek sevmiyorum aslında
Aristo�yla da Sokrat�la da pek sık görüşmüyorum bu yüzden
arada bir arayıp çağırıyorlar felsefe yapmaya
bir iki kadeh içer bir şeyler konuşuruz diyorlar ama
sıkılacağımı bildiğim için gitmiyorum��
kadehte kalanı dikerken kafasına
gülmekten yutkunamıyordu adam
kedi şaşkın bakıyordu
yeni bir sigara yakmak için uzanırken pakete
ellerinin titrediğini hissetti
üşüyordu
yalnızca üşüdüğünü hissediyordu
ne açlık, ne susuzluk
sevgi, üzüntü, özlem, sevinç
hiçbir duygu yoktu kalbinde
hiçbir düşünce yoktu beyninde
yalnızca boşluk ve üşüme hissi
yalan!
üşüyordu evet
ama beyni de yüreği de doluydu
hiçbir zaman düşünmeden edemedi ki
öyle tasasız, kaygısız, geniş olmayı bilemedi
hep yedi için için kendini
kırmızı kalemle karalanmış satırlar ilişti yine gözüne
sen gittin ya
ardında bıraktığın şiirlerin öksüz kaldı
okuyamıyorum
kurşunkalemin, karalama defterin, onlar da öyle
daha bir kez olsun dokunamadım onlara
nerde bıraktıysan öylece duruyorlar
senden sonra
şaçlarını okşayan ellerim
sana hayranlıkla bakan gözlerim
bakarken
senden bir anı kaçırmaktan korktuğum için
kırpmadığım kirpiklerim
içtiğinde söylediğin türkülerin ılgıt esintisiyle doldurup yelkenlerini
senin uzak diyarlarına, umutlarına yol alan
yüreğimdeki gemilerim
senin hep duymazdan geldiğin
benim söylemekten keyif aldığım
söylerken seni daha fazla hissettiğim
��seni seviyorum ey koca adam�� diyen dillerim
öksüz kaldı
senden geride kalan ne varsa şimdi
darmadağın
kimbilir sen neredesin?
ulaşacak mı bu mektup sana?
okuyacak mısın?
kimbilir?
okumayacaktı daha fazla adam
olmuyordu işte
kırmızı kalemle yazılan bu satırlar göz ucundan yüreğine
yüreğinden kalemine akmış
ve adam önündeki kağıda karalamıştı bunları
yazmamalıydı artık
okumamalı
yazmamalıydı.
yorgundu adam, üşüyordu
ve kedi ağlıyordu adamın yerine...