İlk defa göz göze geldiğimiz anı hatırlıyor musun?
Kaçamak bir buluşmasıydı bu gözlerimizin.
Seni istiyordum, biliyordun... Bakışların duygulu,
anlayışlıydı, özlemliydi zaman zaman.
Bakışların bir şarkı söylüyordu hiç bilmediğim.
Seni dinliyordum, bakışlarını dinliyordum.
Dağbaşında apansız karşıma çıkan bir pınardı
sanki gözlerin. Eğilip su içmek istiyordum
kirpiklerinin arasından. İçimde yaktığın ateşi
söndürmek istiyordum. Ama o ateş gitgide
büyüdü işte! Şimdi biraz da sen yan artık,
benim yanacak yerim kalmadı.
İnanamıyorum, sen var mısın? İnanamıyorum
bir türlü. Tuttuğum ellerin mi? Öptüğüm
dudakların mı? Kim bilir? Belki de yoksun,
berbir rüyâ görüyorum, biraz sonra
uyanacağım. Herşey ansızın silinecek.
Ne saçların kalacak ortalıkta, ne gözlerin.
Yine kahrecici yalnızlığıma döneceğim.
Biraz daha yıkılmış, biraz daha sensiz.
O gün ilk defa seni gördüm. Düşün, sen
dünyaya geleliberi kaç yıl geçmiş aradan.
Düşün, ne kadar çok özlemiştim seni.
Öyleyse hiç gitme, ne olur? Vereceğin her
kedere razıyım. Acıların en büyüğünü sen
tattır bana, zehirlerin en şiddetlisini senin
elinden içeyim. Ama gitme ne olur?
Dudaklarım kurumuştu, içim yanıyordu.
Suya hasret, kurumuş bir ot gibiyimdim.
Yağmur olup yağdın üstüme, yaşardim,
filizlendim. Sonra güneş oldun, hayat
verdin bana, koku verdin, renk verdin.
Şimdi bırakıp gidersen bir daha ve son defa
yine kuruyacağım, dağılıp toz olacağım
anlıyor musun? Çünkü senden sonra kimse
gelmeyecek, biliyorum. Kimseler çalmayacak
kapımı. Gidersen beni bana mahkûm edeceksin,
keşke ölsem diyeceğim o zaman, keşke ölsem!
Şimdi sendeyim, seninleyim, seni yaşıyorum.
Beni bana bırakma!
Senden bir parçayım artık, belki de baştanbaşa
sen oldum farkında değilsin. Beni bana bırakma!
Sen olduğun için mutluyum. Sen olduğum için de.
İstersen ben olma. Hiç benim olma.
Ama bırakma beni ne olur?
Beni, bana bırakma!