Sislerle kaplı soğanlı dağlarının
yamaçlarına yaslanmış çiğdemlik köyüm
Baba yurdum doğduğum topraklar
Sizi bilmiyorum ama ben sizi çok özledim
ve..derin düşüncelere sürüklediniz beni
Toprak bacalarda oynadığım topaçları
Bahçelerden çaldığım erikleri
Tezeklerle gılıklarla oynadığımız maçları
Dere kenarında çimdiğim günleri ve
Medresede falakada yediğim sopaları
Nasıl unutulur dostum nasıl nasıl
Ekin zamanı gelince gün ağarmadan
Toplanırdı ırgatlar bahçelerde bağlarda
Ellerinde oraklar omuzlarında tırpanlar
Yanlarında bakraclar sırtlarında çocuklar
Biçerlerdi ekinleri söylerlerdi türküleri
Kara sapanlar kağnılar ve öküzler
Tarımın toprağın şah damarıydı
Hem döverdik hem severdik hem söverdik
İnlerdi ho babam ho sesleriyle harmanlar
Dar gelirdi şu yaylalar bu otlaklar bizlere
Paylaşamazdık dağları çayırları tunpları
Bir tutam ota bir kova suya
Kazma kürek ana avrat ederdik dövüşleri
Ansızın bastırırdı kara kış soğuktan donardık
Karlarla kapanırdı yollarımız evlerimiz
Bitmek bilmeyen kar fırtınaları tipiler
Ne yaşlı dinlerdi ne hasta ne açlık
7 no gaz lambasının lüks sayıldığı
Sabahları gavut çorbasının eksik olmadığı
Daracık odalarda onca insanın yattığı
Tuvaletlerin rasgele banyoların meçhul yerlerde...
Saçlarımızda bit ve pire taramasının yapıldığı günler
Ayaklarımda yırtık kara lastikler
Bir kadife pantolonum vardı oda yamalı
Mintanı da getirmişti almancılar
Yokluk yoksuluk sarmıştı her yanı
Anadolu da binlerce köyün köylünün
Milyonlarca insanin yaşamı yazgısı benzerdi
Sevinçlerle çilelerle acılarla geçen günlerden
Geriye kalan sadece anılardı elveda hepinize