Krallar,
İmparatorlar ve çarlar,
Tüm evrenin hükümdarları,
Buyrukları altında bulundurmuşlar orduları
Ama becerememişler hiç
Mizahı.
Ezop, yayan yürüyüp yolları
Uğradığında ünlü kişilerin her gün
Rahatlık içinde yüzen saraylarına,
Onları dilenciden daha üstün görmemişti.
İki yüzlülerin
Ayak izlerini damga gibi bastığı
Evlerde, toplantılarda
Nasreddin hoca,
İğneli şakalarıyla,
Altüst etti
Kafalarını
Kahkahalarıyla
Bir dizi paytak gibi!
Kimileri
Ismarlama
Mizah istedi-
Ama mizah parayla satın alınmaz ki!
Kimileri
Tuttu mizahı
Katletti
Ama mizah ölmedi,
Kaatillerine
Keskin dişlerini gösterdi!
Çünkü durup ahmak ahmak
Güçtür
Mizahla
Savaşmak.
Tekrar tekrar idam ettiler mizahı
Ama o,
Koltuğa alıp gövdeden ayrılmış kafayı
Alay etti, savaştı.
Mumyacıların kavalları çalmaya başlar başlamaz
Alaylı bir havayı,
Mizah da şaştı, ve bir
Meydan okuyuşla haykırdı:
"işte geldim geri, buradayım gene"
Keyifle, görseniz, hem de nasıl oynardı.
Tuttular tekrar hapsettiler mizahı
Şimdi o,
Lime-lime olmuş eski bir palto içinde,
Sarkık bir suratla
Ve bir yapmacık pişman maskesiyle
Siyasal bir suçlu
Hem de tutuklu
Yürür
Ama özgür
İdam sehpasına.
Dış görünüşüyle içine çekilmiş, biraz da pişman,
Sanki de hayattan öte hayat olduğuna inanmış,
Ama apansız
Kayıverir
Giydiği paltonun içinden,
Ve el sallayarak
Yağlayıverir tabanı.
Mizah şimdi taş duvarlardan, demir parmaklıklardan
Dalmış içeri
Onlar gösteredursun dar hücreleri,
Ve zindanı
O bayağı bir insan gibi öksürüp
Yürür cesurca öne doğru
Dudağında bir türkü,
Elde tabanca, kış sarayının üstünden.
Alışıktır o kaş çatmalara,
Çünkü bilir ki bir zarar getirmez onlar;
Ve zaman olur mizaha
Kaş çatar
Mizah.
Ölümsüzdür o,
Hafif ve çabuktur.
İçinden geçemiyeceği eşya
Ve insan yoktur.
Öyleyse-
Mizaha hem şeref dileyelim, hem şan
Çünkü-
Odur en cesur insan.