YOLCULUK
1.
ağır kampanalar çalıyor ağır ağır
haydarpaşa garından kalkıyor tren
bin yıllık tünellerden geçiyor
duruşu bin istasyonda birden
sessizlik sancılı kulak gibi çınlıyor
sonra uykularımın dibinden gelen deprem
beşikte doğrulmuş adam gibiyim
ağzımda sivas işi ağızlık
elimde oltu taşı tesbihim
kırk yıllık alışkanlık
ben ne sarsıntılardan geçtim
omzumdan düşmedi hiç ceketim
tercan'da bir köprü var tam oralarda
birdenbire çekiliyor yıldızlar
ince çaylar ve ıssız patikalar kederi
ezgisiyle katılıyor yolculuğuma
merhaba şarktaki paris'imiz erzurum
dağlara çatılmış lacivert kaşlarına
dışın kar ile boran için donan sis
mavi yolculuklarda merhaba bodrum
merhaba denektaşımız paris
bir çağrışım efendim özür dilerim
elimde değil bu uykumda ağlıyorum
2.
yıllar ne çabuk geçmiş hey gidi murat suyu
söğütlerin üçer beşer doğurmuş
yeni türküler yakmışsın ahvaline
bu kaya eskiden burada yoktu
bu dövünen uyağı bulmamıştı bu köpük
durmadan kağnılar geçiyor yine
alabildiğine yorulmuş bitik
ben bu şiiri yazıyorum rapor yerine
dağların sırtında morarmış şişlik
ve senin çağlarca derinden çıkmış
urartu yontusu gözlerinde
aşınmış hüzün eksilmiş yıldız
lo bu ne biçim gece bu ne biçim iş
bulut gibi dalgın bakıyorsun
inatla inmiyor kirpiklerin
esrik bir pekmez eritiyorsun
bir bardak daha bir bardak daha
her düşte burada bitiyor yolculuğum
çarpıyor yüzüme ha süphan ha