Giden Maviye
Bir nehrin peşinden nereye...
Tuza ve maviye
Balık olmaya
o, vardı biliyorum; dizlerimde çimenlerin serinliği
ya da ağlamak üzerenin kokusuydu
eski kasabalarda pazar yerleri
tanış kalabalıklar topluluğu
ayrılamadığım; plastik pabuçların hatırasıydı
her çocuk gibi kendi merakımın elinden tutuyordum
tanrım! ..ayrıntının şaşkınlığında ne çok yol var ki
unutuyordum
çünkü ölüm düşüncesi oradaydı ve hırpalıyordu kesinliği
toprak çekiciydi
böcekler, karıncalar, ışığı ve zerreyi emen ince kırıklar...
hayatın zenginliği renkli su damlalarıydı; dokunduğum
sonu gelmez bilme arzusu daha güçlüydü ölümden
ne güzel gülüyorduk
yengecin çabasına
çocukluk işte...
o, vardı biliyorum; oyuncul sevgilimdi
batık korsan gemileri gibiydi cinsel yaramazlıklar
sürüyle çocuklarımız oluyordu, uyuyan
küçük ağaçların altında... muzipliğin doğası
yemyeşil bir oda, serin, loş ve çıtırtılı; etimizde
yüzlerce yaprağın parmakları
yüzlerce toprağın parmakları
soyunuyorduk; aşkın taklidini yaparken
hayalin tetiği yoktu
-lakin... öyleydik işte
şefkatin çözdüğü o mahmur hayatı ışıklandıran çocuk
iyilikle kötülükle sınanmış o yalın zahmet
sadece dokunan, geçirgenlikle, sadece
doğumsal içeriği ateşin... aydın olmak işte
o, vardı biliyorsunuz; arkadaşıydı çocuğunuzun
içinizdeki biriktirme alışkanlığıydı
yalnızlık ve kum