duvarda, solgun ışıklarla oynaşmada
bir örümcek ve düşüncelerim
ince bir tığla
örüyor ağını, sessizce
gün
batıyor.
kara battaniyeli
bir ölü yürüyor sonra
kireç döküntüleri ne kadar da
benziyor ona,
öldürülmüş bir arkadaşının
fenerini tutuyor,
içli bir madenci şarkısıyla
geçerken
şehrin dikenli telleri arasından.
limanda yük boşaltıyordu kardeşi
dünya geniş
pergeliyle yer açıyordu,
onunla koşanların kalbinde
ve bir gül ağacının
tomurcuğunda yeniden açıyordu.
sessizce gün batıyor,
bir aşk bitiyordu
bir aşk
dağılmış bir gerdanlık gibi.
sakallarım uzuyor,
bir yara
bir yara durmadan
ıslıyordu kendini
ben de
çekiyordum
derin ağlardan
çekiyordum gölgemi.
sevmiyordum artık
ne sis çanını
ne dağ lalesini
günlerim değiyordu
ateşten bir dolunaya.