nice zamandan sonra
esner gökyüzü, yırtılır
bulutlar şimşek çakar, ses verir dağlar
damla damla damlar
saçak altları
sığınır taş arasına
evsiz kalmış garip bir serçe
elimde bir ayna
tartarım yılları
zincir olur gündüz geceye
asma dallarına tutunurum
yada tavan aralarına
kaçamak aşıklar gibi
gözlerim gözlerinde
zulamda bakışların saklıdır
kahvenin telvesinde gözlerin
kızılcık çiçekleri açar başında
gamzelerin gülen bebek sadeliğidir
bakışların gök mavisi
gerinir gökyüzüne kaşların
avcının zıpkınıdır kipriklerin
aşina olduğum parmakların
hece hece konarken kelimelere
işmar edip gizlenirdi
göçer kuşların kanat altlarına
süzülerek kaybolur
pışık ederken aralanır gözkapakları
açılır kapılar yeniden doğuşa
kuzeyden nehir boylarından
bir ceylan balasıdır yürek
sektire sektire gelen
ılık ılık kan damarlarımda yürürken
bazen bir sesin tınısı özlenir
gırtlaktan dökülürken kelimeler
sis kalkar geceyi kaplayan
ellerinin sıcaklığıdır uzanan şimdi
seni görürüm yıldız düşer gözlerime
dudaklarım ıslaktır
sol elim göğsüm üzerinde
açar günebakanlar sardunyalar
açarım bohçayı sevgidir çıkan içinden
parlayan göktaşıdır gözlerim
tohum atılmış nadasa toprağa
dün gibiydi henüz
ilk aşkımın ilk çırpınışı
saklanbaç oynadığımız karanlık odalar
şimdi labirent bakışlar olsada
güneşe vurgun
çiçek açar sabahlara