Şiir Arama

Gabriela Mistral - Oğul

Bir oğul, bir oğul, bir oğul
Senin ve benim olacak bir oğul için yalvardım,
bu alazlı kucaklaşma günlerinde,
yayılırken bu muhteşem ışık alnıma
ve işlerken senin tatlı sözlerin yüreğime.

‘Bir oğul', diye bağırdım
taze filizleri göğe doğru yayan
İsa gözlü bir oğul, kocaman ve berrak,
şaşırtıcı alnı ve arzulu dudaklarıyla.

Çelenk gibi kolları boynumda kenetlenmiş,
hayatımın bereketli kaynağı damarlarında,
ve içimden yükselen muhteşem, müsrif bir esans
kutsuyor yeryüzünün bütün tepelerini.

Hamile kadınları gördüğümüzde bakıyorduk
titreyen dudaklarla ve yalvaran gözlerle,
ve aşkla meşkle geçtik kalabalık içinden
iki tatlı çocuk gözü kör koydu gitti bizi!

Geceleri, mutluluktan ve hayallerden ötürü uykusuz,
kimse gelmedi şehvetten yanarak yatağıma.
Şarkılarla kuşanmış olarak uzattım elimi
doğacak olana doğru, gerdim göğsümü…

Günışığı yeterince güçlü değildi O'nu yıkamam için,
İlentiyle baktım kaba dizlerime.
Yüreğimin kulağını titretti bu büyük armağan,
ve alçakgönüllüce aktı gözyaşlarım.

Ölümün kirli ayrılışında korkmadım;
çocuğun gözleri beni karanlıktan kurtarırdı çünkü.
Dolaşmak isterdim bakışım için resmiyle O'nun
duraksayan ışıktaki sabah güneşi gibi.

Şimdi otuz yaşındayım, ve şakaklarımda
izleri var ölüm küllerinin. Günlerime
damlıyor efkarın usul gözyaşları
tuzlu ve soğuk kutupların dinmez yağmuru gibi.

Çam-ağacı tutuşup yanarken kayıtsızca
düşünüp durdum oğlumun nasıl olabileceğini
- yorgun ağzımla, acılı yüreğimle ve yenik sesimle
bana benzeyen bir bebecik.

Ve senin yüreğinle, ey zehirli meyva,
beni yeniden geri çevirmek isteyen dudaklarınla senin.
Göğsümde kırk ay bile uyumayacaktır,
değil mi ki senin oğlundur
Ve terkedecektir beni O en kısa zamanda.

Çiçeklenen hangi bahçelerde,
dalgalanan hangi göller boyunca
yunmak mı isteyecek kanından benim üzüntümü
ilkbahar geldiğinde
bütün adımlarım efkarın karanlığında gömülüyken
ve her akşam konuşurken kanında ağır bir gizemle?

Ve bir gün gönül kırıcı bir ağızla bana
tıpkı benim babama sorduğum gibi
bir soru sormasının korkusu:
- Neden senin acılı tenin benim kaynağım oldu,
neden aktı anamın göğsünden nektar?

Acıyla karışık sevinç duyuyorum şimdi toprağın altında
yatağında uyuduğun için, ellerimde bir oğulu
tutamayacağım için
Değil mi ki ben de elemsiz ve tövbesiz uyuyacağım
altında bir böğürtlen çalısının.

Ve gözlerimi kapayacağım, serkeşce
dinleyeceğim ölümün arasından, erimiş dizlerim üstünde,
acıyla çekilmiş ağzımla göreceğim O'nu geçerken
bakışındaki heyacanımla.

Ve bulmayacak beni Tanrı'nın huzuru:
kötülük kırbaçlayacak suçsuz tenimi
ve akacak sonsuzca damarlarımdan kanım
geriye çekilen gözleri ve alınları için çocuklarımın.

Beni boğan memelerim ve zürriyetimin öldüğü
dölyatağım kutlu olsun!
Anamın yüzü dolaşmıyor artık dünyada
ve sesi bir şikayeti çığlıklıyor rüzgârda.

Yükselen ve yere düşen küle dönüştü orman,
tekrar yeşil ve yeşil baltanın vuruşu için.
Hasattan sonra gitmemek için düşünüyorum
soyumla birlikte gidiyorum değişmez gecede.

Sanki ödedim bütün ırkımın borcunu
sızladı durdu memelerim acıların vızıltısıyla.
Her bir saati tam ve hakkını vererek yaşıyorum.
Damarlarımda akıyor kan kekrece denize akan bir ırmak gibi.

Benimle kör olacak elbet zavallı ölülerim
ki bakarlar korkuyla gündoğumuna ve batımına.
Ve ateşli duaları susturur dudaklarımı
şarkı söyleyeceğim zaman, tamamen dilsizleşmeden önce.

Yiyecek yığmadım ambara, eğitmedim kendimi
güvencelemek için en son nefesimdeki merhameti,
yatağımda uzanırken dilsiz ve felçli
ve yoklarken elim ince çarşafı.

Başkalarının çocuklarına dadılık ettim, doldurdum ambarı
cennetsi buğdayla, ama beklediğim Sen'din sadece,
Cennetteki Baba: kabul et benim dilenci suratımı,
ölürsem eğer bu gece!


Yorum Yaz

Yorumunuz (*)

Resimdeki kodu giriniz

IP Adresiniz: 52.14.166.224

Yorum Yok

Bu söze ilk yorumu siz yazın.