umarsız
ama haylaz çocuklardık
bağcının nezaretinde
güya üzüm çalan
hırçın birer taydık
kaygı gemleriyle
dört nala koşan
mavi düşlerimizdi
düşen gözlerimizden
bölük pörçük nefeslerdi
zehir zemberek solunan
yalansız ve yalın olsa da
koca bir yalandı yaşanan
bir gökyüzü yalnızlık
artık elimizde kalan
puslu
soğuk
yağmura duran