Kent yaşamı bu
bir oyun oynanır ki geceleri
bulan hınzırca bulmuş
deli eder adamı.
Buyurun işte.
Tam geceyarısı.
Zırrr telefon.
Sesi kargadan beter.
-Bölüyor uykunu ortasından.
Ve sen kurşun asker
fırlıyorsun yataktan
arıyorsun almacı karanlıkta
-oldum olası görev duygusu yani-
ve güçlükle yutkunarak
Aloo, diyorsun, alo!..
Ama kaskatı susuyor
öbür uçtaki.
Bir kötücül soluma kulağında.
Belli ki nişan alıp sıkıyorlar birine kurşunu
ve zonklamayabaşlıyor şakakların
düş falan değil
yanlışlık ise hiç değil
işte acımasız oyun
Söz götürmez
sinirlenmeye de gelmez efendim
yokluyor işte birisi bizi.
Görünmez kulağını dayamış da uzaktan
izliyor ne yapıp ettiğimizi.
Belki aklından çıkmış
bir eski göz ağrın
düşün dur bakalım
hangisi?
Sakın Ölüm hazretleri olmasın?
Ve artık
başka çare yok
açık bırakarak almacı öylece
kalk
aç bütün ışıkları
düğmesine basıver teybin
doldur iki bardak
ağzı ağzına
geç masa başına hemen
iyice yerleş
olup olacağı bu, tacın tahtın
çek kağıdı önüne
sarıl kalemine
işte efendim alınyazın!
Ve ben
böyle bir saatte zehir zemberek
kadeh kaldırmak istiyorum
ve içmek iri iri yudumlarla
yaşasın şiir diyerek.
Şiirler!
Tek varlık, elinde avucunda ozanın,
düşmanı bile varsa
şiirler onun en bağlı düşmanı.
Var olun şiirler!
Kaldırma gücü neyse kanatların
sizin sessiz direnişiniz de öyle,
doğal yeteneğin ürünü olun şiirler
ve öncüye öncülük edin hep!
Edin ki
onurlandırsın bizi
ulaştığımız düzey,
sağlığınıza
-bilinenler ve bilinmeyenler-
sağlığınıza,
kaldır kadehini heyy
kurşun asker!
Bizi
dostlarımız unutabilirler
- bu olağan-
ama düşmanlarımız
hiç bir zaman!