Gıpta zamanlardan bir yaşam sırrı.
Devasa yalnızlıklara açılan kapılarda,
Tanrı misafiri umutlarınızla beraber,
Zilinizi de çalıp kaçıyor afacan çocuklar.
Safrasını bırakıyor gökyüzü üzerinize,
Yıldızınız dahi yok geceleri hüznünüze ortak.
Bir memurun masa örtüsünün altından çalınan kirası gibi,
Artık bakire değil gecenizin mavisi.
Savunmasız, açık kentleri ele geçiriyor ancak,
Engin tutkularınız, tutuklu kalmışlığı yarınlarınızın.
Ne zaman bir çiçek dalında kurusa,
Bir sevgilinin daha çok üzülmüşlüğü uzanıyor başucunuza.
Uykuya dalarken annesinin mutlu masallarıyla,
Uyanırken babasının acı öyküleriyle büyüyen çocukluğunuz için,
Şimdilerde aşk;
Kanamalı bir hasta için yara bandı yalnızca.
Hayatını cehaletin tanrılarına sıvazlarcasına,
Aşıdan habersiz bir annenin secdeye varışı gibi,
Yormuyor çocuğunuzun tanrıya yolculuğu.
Devşirilmiş devirlerden kalma hesap tabağı artıkları hayat.
Hangi şapka alkışa kaldırılsa içinde ölü bir tavşan.
Ve çok eskilerden bir sahne gözünüzün önünde,
Münir Özkul affetmeden, nefretle terkediyor çocukluğunuzu...