Şiir Arama

Yılmaz Odabaşı - Yüzünü Aradım Geçtim

Yüzünü Aradım Geçtim

(yitirdiğin her şeyde kazandığın birşey vardır;
kazandığın herşeyde biraz yitirdiklerin.
bu yüzden birileri hep ısınıp dururken dinmez, üşümelerin...)

*
ben de benim olmayan şeylerle varım; benim olan zaten benimse, olmayan şeylerle... varsam, buradaysam belki de onlar için... yüzün için belki de, yüzün nerede?

birbirini tekrarlayan günlerin yaslı boğuntusunda nedir aradıkları insanların? bu koşuşturmada, bin telaşla! herkes birileriyle bir mutluluk düşü kuruyor;o düşle ıslanıyor, o düşle uyuyup uyanıyorlar; sonra düşleri de yakıyor günler.bu kez yeni bir düş daha kuruyorlar; sonra bir daha, bir daha! bütün düşleri yakıyor günler.

yaşam yanıltmanın, insanlar yanılmanın ustası oldukça yine yeni düşler deniyor ve deneniyorlar...

*
işte her düşün peşine bir şarkıyı takıyorlar. düş gidiyor, peşisıra şarkıda. bir de(n) paramparça oluşunu görüyorlar düşlerin. her düşle bir şarkıyı yakıyorlar; şarkılar yakıyor onları sonra...

&insan,
insanın diyaelektriğine tükürüyor;insanı yakıyorlar!&

*
bunları düşünüyorum ve akıp gidiyor günler siyah beyaz resimler hırçınlığında. sormuştun ya, işte her şey ortada, her şey! önce kuşları vurdular orada. paramparça parçaları bir yana; bir bir savruldu yangınların ortasına kanatları da! ben soluk soluğa dışarıdayım, seni buldum... seni buldum ya, bu kez seni vurdular orada, seni!

herşey sürdü yine, her şey! baktım ki daha durmuş da uzayın rengini demliyor asalak dünya; baktım ki dağlar ve güller yine akraba; daha bembeyaz uyuyordu kadınlar o esmer uykularda. oysa seni vurmuşlardı, seni, orada!

sonra gelip geçen her sabahla öyle susadım ki yüzüne yokluğunda... yüzünü özledim, yüzünü, anlasana...

*
'anlasana' diye yazdım ve üç nokta koydum yanına, ama boşuna, boşuna; 'boşuna!' diye yazdım ve kalkıp dışarı çıktım. saat 0.5'i birkaç dakika ve bir miktar saniye geçiyordu; ağaran günün teninden sağanak dökülüyordu. yüzünü aradım...

*
Yüzünü Aradım: kalan kuşlar sen bu kentteymişsin gibi uçuyorlardı. insanlar kalabalık ve kabarıktı; silahları ellerine, tetikleri parmaklarına göre seçiyorlardı.

uçaklar pike yaparken bu kentin göklerinde, bak dedim, bakacak bir göğümüz bile kalmadı işte!

yüzünü aradım gökyüzünde...

*
Yüzünü Aradım: sabahın tenine birer birer dağılırken işçiler; yüzünü aradım rastgele atılırken kahve önüne iskemleler. günler siyah beyaz resimler hırçınlığında ve ben burada bir eski çağ enkazında! kızlar, boyanıp kuşanıp kız kıza dansederken düğünlerde, yüzünü aradım, kendi olan yüzünü düğünlerde...

sonra gelinler korkularını atmışlardı eşiklere; yorgunluktu sonrası işte, yüzünü aradım gelinlerde...

yüzünü aradım,
geçtim...

*
Geçtim: şarkıları paramparça görmekten, bu satırları yazmaktan geçtim! oysa hep kalemimle değil, birgün kanımla kıpkızıl yazmak istediklerim vardı benim de; onları henüz yazmamış olmaktan geçtim... çalışma masamdan kalkarak elimdeki fincanı duvara çarpıp paramparça etmekten!

*
Geçtim: sabahla birlikte kaynayan çorba kazanlarının kokularından, yol boyu uykusunu alamamış köpeklerin korkularından; siyah ışıklardan, bu kentli kuraklıklardan, çoğalan çocuklardan, azalan ağaçlardan, arabesk feryatlardan ve ucuz umutlardan.

'iyiyim sağol, sen nasılsın' lı merhabalardan; ağır ağır yayılan çöp kokularından, farlarını kapatmayı unutmuş taşıtlardan, feodal şatolardan ve yasalara yelkovanlık yapıp, kendilerinin saniyesi bile olamayanlardan!

hızla kirlenen bir dünyadan hızla geçtim...

*
Geçtim: sensizliğin tahriş olmuş sızılarından, eksoz homurtularından, cami avlularından, düşleri iğdiş oruspulardan, yasa dışı iş yapan yasa memurlarından... ellerini çaldırmış ellerime bakmaktan geçtim; sensizliğe inanmamaktan...

*
sis kaplamıştı kenti; dağılsa sanki bir bok varmış gibi! sisleri yarıp geçtim... yoktun, kendimden geçtim; kızdım, dağıttım, sana küfürler ettim; yoksa kederden geberecektim!

gökyüzü tümünü de ağır ağır izledi; gökyüzünün renginden geçtim...

*
sonra yeni yeni kuşlar üşüştü gökyüzüne. bir sevindim, bir sevindim; gökyüzü yüzlerce kanattı işte. ama sen, sen orada bir serçe gibi üşüyor muydun yine?

üşüyordun ve bunu biliyordum; çünkü her şey ortada, her şey! bak, kimin temiz bir göğü varsa kirletip bırakmışlar avuçlarına. bu yüzden insanlar elleri ceplerinde çıkıyorlar sabahlara. coşkular deprem, sevinçler sıtma...

söyle senin, yüzün nerede, yüzün?

nerede başlar bir aşk ve biter, nerede? nerelere gömerim seni ben, nerelerde ölürsün oysa sen!

nerede, yüzün nerede?

*
sonra çıkıp bu kentin uğultusuna çarpıyorum; bu kent de uğultusunu bana çarpıyor, çarpışıyoruz, kimseler görmüyor...

bir sorudur: 'kurtarıcılar işgalci olabilir mi? ya da işgalciler kurtarıcı?' sonra oturup yüreklerden damlayan terin hesabını tutuyorum... hesabını kimselerin bilmediği bahçelerin dudağında uzayan uzak güllerin, sevgiye bütün misillemelerin, gecelerin, seslerin, kederlerin... karacadağlı bir çobanın kan çıbanının, şemdinlili bir ağıdın, kasrik'ten esen poyrazın, peru'da bir balıkçının ve botan'da yakılan köy evlerinin...

*
öyle acı ki her şey unutmak istiyorum! kendimi bir menekşenin rengine, bir gülüşe k(atıp) unutmak! unutma düşüncesini bile unutmak!

yitirmiştim o aşkın kimliğini, hükümsüzdü... hükümsüze hükümlü bir aşkı unutmak istiyorum... sonra asker çocukları, mapus çocukları, ayyaş babalara sitemsiz çocukları, yitirilmiş çocuklukları...

*
uçarı bir çocukluğu yitirmiş benim de yüzüm; yüzüm, zamansız ihtilallerde, ihtilalleri tutun, çocuklar erken yaşlanmasınlar! yarayı tutun, yarayı! güçleri öpüştürün, gökyüzünü dönüştürün; yoksa ölünür alnında günün! ölmeleri hani sessiz, hani genç, unutmak istiyorum!

eski günlerin gözbebeklerinde kaynayan bir düşün düşüşünü unutmak!
unutmasam ben de kalemimi kendim için kıracağım!

*
biz, kapkara gecelerin göğünde küçük, ak noktalardık; bir düşünün, ne aklıklar gizler gece; ne aklıklar öyle susar gecede.

ama öyle, öyle çok gecedir ki gece, aklığımızı büsbütün örtecek kadar...

örtülüşünü
usulca
aklığımızın
unutmak istiyorum...

*
işte bundan, coşkuyu sevmiyorum öyle kabara köpüre nehirler gibi; siz orada kalabalık ve kabarık kalın, sağolun,yalnızlık iyi, yalnızlık iyi...

yalnızdım, üşüyordum ey özlem! beni bir gün bu özlem öldürecekti. ölecektim bir gün erken, belki kederden. yakın o gün! beni yakın! savrulup aksın küllerim dicle nehrinden...

akıp geçerken günler siyah beyaz resimler hırçınlığında, sormuştun ya, işte her şey ortada, her şey!

&ben ölürüm; dağlar ve güller yine akraba...&

*
artık gün doğunca bütün darağaçlarını kursunlar,
kursunlar, kur-sun-lar! her şey bu kadar güzelken böyle bir yanıyla sığ yaşanana, boğulana, savrulana, kirlenene dalkavukluk, çirkinliğe figüranlık etmekten bık-tıııııııım!

ya kuşlar?
sahi, ne demek ister şu kalan kuşlar?


Yorum Yaz

Yorumunuz (*)

Resimdeki kodu giriniz

IP Adresiniz: 18.117.94.77

Yorum Yok

Bu söze ilk yorumu siz yazın.