yurtsuzluk atığı
bir sürgünüm
akşamlar dolanır saçlarıma...
oturur bin kez ağlardım
ardımda bir mezar sessizliği kalsa...
nereden yola çıksam
oradan yüreğimde
sancılı bir kanama...
gülüşüm sonradan acıyan yellere benzer
ve sayfalarında
aşkın dikiş tutmaz yarası...
geçecek sanırım da
düşümün kıyısındaki yırtılma
ne zaman ay doğsa...
her yıldız kaydığında
yalnızlık
bir sokak köpeğidir
dalar bir yerlerimi...
neyleyim
tüm denizler kıyıya vurur beni...
gayri ıssızlar akar
yüzümün girdabından...
insanlar okuyamaz oldu
bakışımın dizelerini...
ve her konuk olduğum yürek
söylemeden anlar
gideceğimi...
derim ki yurt tutsam
terkedilmiş bozkırları
ve orada her yaramın yerine
bir gül açtırsam
ah bozkırlarda insan
birer kum tanesi
bırakın dememe gerek yok
kaç geçmiş gömülü şuramda
yetim analar gibi
bağrıma taşlar basıp
hep giderim
başka bir boşluğa
her gece
bir cana açılmamış koynuma
yalnızlık girer olmuş
belki biraz anlar beni
dağlar yıkıp da çağlayan
hiçlikte zay olan su
sevmelerdir belki de bir yurt bulmak kendine
kime gönül düşürsem
yitirme korkusu
şimdi sen bir yerlerde
kadere kahıra batmış
yüzün ne bakışın hangi gök
ellerin hangi ağaçtan yontulmuş
dillerin l'al
ey toprağım
hasretim ey
sancım delidir durdurmaz
gel bul beni ipi kopuk uçurtmanım
takıldım gidiyorum kanadına göçmen bir bulut düşünün
gel bul beni
aysız bir gecede hazırım... beni çal
dinleme ağlayışımı... senin yitiğinim ben
ey vatanım
beni al