Üç kez çalmıyor artık postacı kapıyı
Bir toz duman da yok varoşlardan yükselen
Son çiçekçi terk etti bu kenti
Sen durmadan bir hıçkırığa tutunuyorsun
Gözyaşınla suluyorsun içindeki kaktüsü
İçi patlamış bu kentin
Hançerlenmiş bağırsak gibi kokuyor
Duyuyorum, ağır ağır atıyor adımını
Evet gelen o sevgilim, gelen, gitme zamanı
Ya denize koşuyor damlalar, ya dağlara
Artık yağmur düşmüyor bu kente
Çeviren yok umut sokağında kum saatini
İnanmıyorum mevsimlerin tükendiğine de
Hepsi dönüp dönüp geliyor geri
Tükenen biziz oysa zamanın kollarında
Sarıyor bizi hüzne açılan kucağı
Sarıyor bizi sevgilim, gitme zamanı
Konuşmanın yetmediği yerdeyiz şimdi
Anlatımın çıkmaz sokağında yani
Ha diyorum ki unutmadan, bir de kendine anlat
Ya da dinle tutabilirsen, salkımsöğüdün dallarıyla
Oynaşan rüzgârda, yapraklarda çırpınan sesimi
Ve bir türkü sıkıştır dudak kıvrımlarına
Buklendeki gül gibi, hani o sarı...
Sarardı gülün rengi, sevgilim, gitme zamanı
Gün gelir bu aşk rüzgârla dokunur tenine
Ve sen unutulmaz olursun
Aşkın acı bir gülümseme olur yüzümde
Yüzümdeki gülümseme bir acı..
Bir şey var ki kalbimin kapısına dayandı
Tepeye dikilmiş gün salıyor selamını
Gözü ufukta günün, sevgilim, gitme zamanı
Kar dediğin gün beyazı, kahır yağdı başıma
Sevince veda dedim, kederle uyumsuzum
Dökülsün döküldüğü kadar saçlarım
Savrulsun ömrüm
Dönüp toplarsam namussuzum
Eşiniyor huysuz doru, vuruyor ayaklarını
Yol istiyor sevgilim, bu yol, gitme zamanı
Kalamıyorum, oturamıyorum bir yerde
Kıvranıp duruyorum aşkın ekseninde ve acının
Bitsin diyorum, bitsin sözün düştüğü yerde
Zamanın kalbinden uzanan bu zincirin halkası
Ve başlıyor bitiş dönülmezliğine
Sevişmeyle dolduruyoruz günü
Öpüşme oluyor adı zamanın
Yıldızların ve güneşin yeniden doğması oluyor
Doyuyor, yoruluyoruz; çevriliyor kapının tokmağı
Gitme zamanı sevgilim, gelen, gitme zamanı