KASABA
sarı sıcak bir ağustos kapımıza dikilmiş
anahtar paslı ve kilit hafif ürkek
şimdi derinlik ile serinlik arasında
söz uçlarından vahşi düzlüklere doğru uçan
zamandır orda, biraz yorgun ve kelebek
zehir zemberek bakışlarında doğanın kül olmuş
kırların öfkesi, taşın sancısı, suların dansı
nerdeyse uzak ile yakın arasında
buğday tenine güzellemeler yakan
bir şiirdir ağaçtan düşen elmanın yarısı
öteki yarısı dağlı ağrılardan göze süzülmüş
bahçelerin kuşkusunda gölgesini büyüten ay
kaldı ki bilinç ile sezgi arasında
yıllanmış bir şarabı suni teneffüsle yaşatan
gövdemi bu kahpe ömrün bekçisi say
sırça saray viran kulübelere düşman olmuş
eğri yağmurların alfabesinde koşan at
bir zamanlar şiir ile düzyazı arasında
yaslı paslı kasabaları her sabah kuşatan
esmer ekmekler gibi bayattır ya hayat
ey rahat ölüler söyleyin kim uyuttu yazı
kumdaki yazıları kim sildi hangi ırmak
çok sonra yaşam ile ölüm arasında
eskilikleri birer eksiklikmiş gibi sunan
bir yer var tutkuyla tutunulacak
sefil ile ahmak arasında bir fark olmalı
y u t k u n m a k