Doğma küçüğüm doğma,
Dünyanın en güzel yerindesin.
Ne güzel sarıp sarmalanmışsın,
Doğanın anana verdiği, ayrıcalıklar içindesin.
Doğma küçüğüm doğma,
Bunu anlatamam sana.
İnsanın insanca yaşamadığını,
Onurun ayaklar altına alındığını,
Kör kurşunların adres sormadığını,
Yüreklerin çığlık çığlığa ağıtlar yaktığını
Açlık ve yoksulluğun tamtam davulları çaldığını
Mavinin griye döndüğünü,
Kelle sayısının madalya gibi göğüslerde gururla taşındığını,
Bir lokma, bir hırkaya nasıl muhtaç kalındığını,
Soru sormanın suç olduğunu,
Gerçekleri söylemenin örgütleşme olduğunu,
İnsan siluetindeki canavarların varlığını,
Engereklerin dünyayı sardığını,
İnsanların, insan eti yediğini,
Hırsların insanları nasıl yok ettiğini,
Ahlâksızlığın nasıl değer haline geldiğini,
“Seni seviyorum “demenin nasıl zor olduğunu,
Gözlerinin içine baka baka nasıl yalan söylendiğini,
Umutları tükenen insanların bedbahtlığını
Nasıl anlatırım?
Doğma küçüğüm doğma.
Sana pembe düşler sunamam.
Gücüm tükendi griyi maviye döndüremem.
Sihirli çubuğum yok, dünyayı yeniden yaratamam.
Uçurtmalar uçmamak için direnir.
Ağaçlar başka türlü hayıflanır.
Bulutların göz pınarları kurudu, öylece dolanır.
Akmaz oldu, doğaya can veren yaşları,
Getiremiyor artık; ne ilkbaharı,ne yazı ne de sonbaharı,
Ya her daim kış soğukları ya da yaz yakıcılığı
Doğma küçüğüm doğma
Hesap veremem sana,veremem......