ARSENİK FERSÖNÜK
bu ev, bu nemli, küflü, yıkılmış ev,
bu mercan içi kimsesizlik,
bu baygın ağustos gecesi,
saat,
sabaha karşı dört
ve içinde bendeniz;
herkesin herhangi biriyim
hiç kimsenin ta kendisi,
sabaha, daha var
dört saat,
duman üretmekten,
başka bir iş yaptığım yok
ne zamandır.
zira, ne üretirsen üret,
aynı sabaha uyanacaksın.
hiç kelime kalmamış yazacak,
ciğerler tarumar,
can yılgın, fer sönük,
zaman israf, çük istifa;
yeşil zeytin alsam dolaptan,
kırmızı domates, mor kiraz
da biraz
hayatıma renk gelse
veya badanalamalı mı tastamam
yapma, boş ver, kimi kandıracaksın.
aşk dediğin de, sünger değil mi zaten ?
o hep aynı sabahlardan birinde,
dört saat sonra belki,
sıkar seni bu hayat.
sonra yeniden ıslatır,
lakin eskinin pislikleri,
hep üzerinde kalır.
vesveya, tüm bu eşşek ölüsü gibi
ağır hayat
adana'lı mı ?
öyleyse,
yeter artık hunca acı, bundan belli biraz,
adana'mamalı mı ?
Ahoy, şişeler şişeler
güvercin uçurdum damdan,
gök yüzünde yalnız gezen,
gözleri aşka gülen,
gine dertli dertli,
yüzden dolayı ki,
ne konuşacak, ne yanaşacak,
ne sevecek, ne acıyacak, ne dinleyeceksin,
fırsatını bulunca,
yatırıp...
31.08.2002 - 04:49