ÇOCUKLUĞUMU GÖMDÜM
bir bardak hayat içişi
peşine düştüğümüz uzaklıklar
dondurma için sakladığımız bozuk para
şeytanın satamadığı harcanmışlıklar
kargacık şiir defterinin dibine düşülmüş not
kuru menekşe yaprağı
ve evcilik oynama hazları
bir köşe başında beklediğimiz çapkınlıklar
karanfil çocuklar dizilir dar sokakların kuytularında
adım attıkça düşürdüğümüz unutuluşlar
ayaklarımızda toz kalmış birahanenin birinden
bir yudum alıp bıraktığımız ayaklanışlar
teğellenmiş kaneviçeler örülü çocukluğumuz
güveler sofrasının tatsız yemişi
başımızı eğip öpemeden geçtiğimiz o kızlar
oyalar dünyasının fiili uzak geçmişi
kömür tozunda kaldı minik arkadaşlarımız
ne büyük bir dünyaydı paylaştığımız oysa ne kocaman
oynadığımız elim sende saklambaç ve birdirbirler
sokak aralarında kış akşamı üşümüşlüğünde evlere dağıldı
kedileri kovalamıştık mahalle aralarında
sonra çocukluğumuzu kesti soğuk demirden tren yolu
belediye otobüsleri taşıdı uykulu mahmurluğumuzu
kelepçeledi ayaklanışları okul müdürü sıralara sığmayan
öğretmen tutup kulaklarından haylazlığımızın
öldürdü sonra bahçeye gömdü sınırsızlığımızı
köpekler eşeledi mezarı ama ne kemik ne de et
ölesiye tekmelediğimiz
uyduruk toplar kaldı geriye bir tek
çocukluğumu o harap bostana
ezilmiş köpeğimin yanına gömdüm.
cinayeti kaçırdılar okuldan kapatıp bilincimi
gözlerimi açtığımda iş işten treni geçmişti