Usta işi çizgiler, yanaklarında derin,
Rüya olmuş mâzinin, hüzünlü resmi gibi.
Ve alnında imzâsı, o derin çizgilerin,
Daha henüz doğmamış, bebeğin ismi gibi.
Ondan başka kim varsa, sanki herkes bahtiyar,
Bütün derdi tasayı, toplamış bir ihtiyar.
Gözleri geçmişine, geçmiş olana tanık,
Dinle bir çift şahidi, sana neler anlatır.
Gözlerinde o mâsum ve içindeki sanık,
Dinle sana dününü, yarını hatırlatır.
Düşer göz kapakları, bir suçlu gibi ağlar,
Her damla gözyaşında, tövbe kokar ihtiyar.
Eskimeyen Kitâb'ın, âyetleri okunur,
Çatlamış dudakları, aralanınca birden.
Rüzgar Karen'den eser ve rûhuma dokunur,
Ressamın adı hayat, bu tabloyu resmeden.
Kime sorsam cevap yok, nasıl akıyor yıllar,
Sorulsa: "Ancak bir gün", yaşadım der ihtiyar.
Elleri buruş buruş, sararmış yaprak gibi,
Kimisine mevsim yaz ve kimisine hazan.
Elleri vücûdundan, sanki kopacak gibi,
Ömrün sonbaharında, böyle olurmuş insan.
Benim yaşım yirmibeş, bana mevsimler bahar,
Güneş yaksa tenini, üşür titrer ihtiyar.
Bacakları kararsız ve adımları titrek,
"Yürüyecek yol yok!" der, ayağındaki nasır.
Ve yok rahat bir yer ki; oturup dinlenecek,
Kuş tüyü yastık diken, bütün yataklar hasır.
Gülü tutacak olsa, eline diken batar,
Artık gülmeler uzak, ağlar durur ihtiyar.
Baştan ayağa bir hâl, hâlin adı düşünce,
Baksa görmez ihtiyar ve çağırılsa duymaz.
Yemek yemez, su içmez, düşünür gündüz-gece,
Uyku geride kaldı, bir ân olsun uyumaz.
Sorsalar, cevabı yok, "tasan nedir bu kadar?"
Tasaların tasası, bildim tasan ihtiyar.
Histen ziyâde bir his ve sankiden de öte,
Yolculuk ne de yakın, sanki yakından yakın.
Mırıldanır sessizce, ölüm kokan bir beste,
Vasiyeti nakarat, "kabrimi derin kazın.",
Kaygı; nasıl sığılır, bu karanlık oda dar,
Ölmeden ölmek varmış, diyor gibi ihtiyar.