Güz çatmıştı
Sarı renkler sinmişti Faik Bey Caddesine
Palmiyelerden dökülenler
Elbiselere yapışırdı
Yapışır çıkmazdı
Bir sokak ötesinde Halit paşa
Bayrampaşa, istasyon Caddesi, Kaleiçi,
Ve konutlar�
Klanlar yıkılmış kalenin eteklerinde
Göçebe topluluklar sürülmüş,
Bin siperli taş duvarlara
Boy boy beton krallıkları
Uzanır Ladi�den Subatan�a�
Küçülmüş Gazi Muhtar Müzesi
Sindirilmiş taş köprü,
Eski hamamlar, Ani, Millet parkı�
Hemen üstünde şahin bakışlı kale surları
Her sabah selam verir eski kominist diyara
Günaydın der Celal Baba�ya, Harakani Hasan�a
Sabah ışıkları vurdu mu at heykellerine
Tüm talebeler Faik Bey�de yürümeye
Söz kesmiş gibi dökülür sokaklara
Bülbül Mahallesi,
Kars çayının kirli buğusuna teslim olurdu
İlkbahar sabahıyla
Efkâr yokuşuna sıra sıra, dizi dizi
Kuyruklar tırmanırdı
Güz çatmıştı;
Film festivalleri, konserler, şölenler
Ardı arkası kesilmeyen eğlenceler
Alışılmadık neşe kisveleri toplanmıştı�
Biz,
Düştük bir yolculuğa
Rus diyarından Rumun bir diyarına
Tren raylarının sesleri
Takur tukur eşlik ederdi
Çapraz noktalara kesildiğinde raylar,
Kıvrılırdı bir yılan misali �demir kostümlü�
Hiç sallanmadan,
İçki masalarının kurulduğu restoranında
Ilık bir çay yudumladık
Yavaş yavaş ilerlerken Ruma doğru
Gariban tebessümler geçiyordu bir bir
Yürüdüğümüz koridorlarda
Nihayet bitti yolculuk
Vardık Ruma
Gezdik sokaklarını
Şimdi bir dönüş telaşı tuttu bizi
Yine demir kostümlüyle
Akşam olmak üzere bindik
Issız bir karanlık çöktü
Kimimiz, hafiften uyukladık
Dolaşırken kostümlüde
Kimimiz,
Kaçamak bakışlar yaşadık
Latifeler dizdik çift göçmen kuşlara
Biliyorduk Rus diyarına geliyorlardı
Ama bizimkisi sadece bir oyalanış
Varana kadar garına Kars�ın
Bir siren alabildiğine uzun
Alabildiğine işte geldik seslenişleri
Garın ortasına
Bir de meçhul bir ceset indirildi birden
Faili meçhul bir ela gözlü
Güz çatmıştı;
Sarı renkler sinmişti Faik Bey Caddesine
Palmiyelerden dökülenler
Elbiselere yapışırdı
Yapışır çıkmazdı�