kağan işçen �
Yarım Bir İleti
düşünmek saygılıydı benliğime
bilirdim geniş caddelerin sözlüğünü
bulutlaştıysa eğer kıyıya bakış açılarım
sokak aralarında direğe konmuş bir martıyla
bile mutlu olurdum
aşk soneleri okur gibi izlenir vapurun kıyıya yanaşması
ah halatı kap çımacı telaş sürüklüyor şarkılarımızı
seslerimizin yapraklarına sonbahardır bu sürükleniş...
klarnet sesli bir kantat dudaklarının kırmızılığı
öğlene doğruluğun güneşi sırtında bak bu seni güzelleştiriyor
bugün herşeyin dudakların gibi kırmızı
uzun şiirler de yazmak gelmedi içimden bu sana bakmanın aşmışlığı
paramız yok ama olsun en azından gökyüzü mavi
insizdik
yağmur damlalarının küçümsediği
geniş bir ovanın kendini bırakmışlığı
bu kıraathane huzurluluğu
ve yüzyıllık bir utancı imlercesine yüzüme
konuşkanlığımı kıskanır olur ölüm
kimse anlamaz yetişmiş olgun uzağa bakmalarımı
bir dal ağaç bir nefes rüzgar
söylenişi yarım bir ileti
gömlek cebimde sakladığım şiir kırıntısı
ıslığıma takılan pencere saadeti
kör ışığı unutulmuş bir sokağın
seni beklerken yeter bana...
hayatın gölgesini istemiyorum
saç kıvrımlarına vuran gün ışığındayken
ellerimin titreyişi
geçmişe takılan sarı bir akşamda
camlara bulaşırken gözümün suyu
bir semt hali kadar vakur yeniyorum zamanı
dışarda yağmur sel cehennem binbir kibir
içeriyi içim almıyor ucunda ölüm var saniyelerin
sarıldığım yalnızlıkta bilinmeyen bir siyah
gizlenir geçmişteki şarkılı kırmızı bir buluta
ben hep arkadaşsız ortaokul çığlığı
sen karşıki evin perdelerinin hiçbir şeyden habersizliği
ve üzerime zimmetli demli kirlenmişliği
sen beni suçlamadığın zamanlarda
yıkıyorum gözyaşlarımın sesiyle...
kağan işçen