Şiir Arama

Zeynal Yaman - Gurbet Yolları

Gurbet Yolları (Her Devrin Gariplerine...)

Hasret bir kor gibi içime düştüğü anda
Ben de buldum kendimi sılamın yollarında
Eskiden beri âşinadır bu yollar bana
Benim âşina olduğum kadar bu yollara
Yıllarca arşınladım durdum gece- gündüz
Geçmez bu yolların bir saniyesi hüzünsüz
Hüzünlü başlar hüzünlü biter bu yolculuk
Arkada beklerken yollarımı çoluk-çocuk
Ben sılada bile yaşarım her an gurbeti
Nerededir bilmem ki gönlümün memleketiYolumun her iki ucunda bir bekleyen vardır
Bir ucunda anam varsa öbür ucunda yârdır
Parçalanmak için gelmiş gibi şu cihana
Parça parça olurum ermek için her yana
Bir yanda sevinç diğer yanda hüzün doludur
Benim için yolun her ucu gurbet yoludur
Yollar mı beni kavuşturur ben mi yollarıBu sorular budarken tutunduğum dalları
Karşımızda uzayıp giden Vuslat Denizi
Engin ümitlere doğru çekiyordu bizi

Yollar yer yer kıvrılıp sahile iniyordu
Arabamız zaman zaman rüzgâra biniyordu
Martılar sahil boyu kuşatırken denizi
Segâh bir şarkı mest ediyordu hepimizi
Şarkılarla buluşunca duyguların dili
Çıkarttırmıştı herkese cebinden mendili
Gözyaşlarının notalaştığı andı bu an
Sanki büyük bir bestekârdı her bir ağlayan
Hüzzam makamında süzülürken gözyaşları
Diyordular biziz gariplerin yoldaşları
Bu tevhidi ağlayış içinde ben bir damlaydım
Öyleyse herkesten daha çok ağlamalıydım
Bu sözüme şahit olsun diye duyan herkes
Verdim gönlümün tellerine Davudî bir ses
Ben ki bu yollarda inleyen kırık bir sazdım
Aşkım olmasaydı bu kadar ağlayamazdım

Yollar sessizce örerken dostluk bağlarını
Biz de selamlıyorduk Biga'nın dağlarını
Bir an önce düze çıksın diye arabamız
Başlamıştı rampalarla olan maceramız
Bir hıyaban cennetinde dalınca düşlere
Ağlamalar bıraktı yerini gülüşlere
Atmak için yeni dostlukların temelini
Herkes uzatıyordu birbirine elini
'Yolculuk nereye' ' diye başlayan her sohbet
Bir anda geziyordu memleket memleket
Kimi anlatıyordu yolculuk nedenini
Kimi susarak gösteriyordu madenini
Sohbetin sıcaklığı her yeri kuşatmıştı
Sanki herkes sohbetin uykusuna yatmıştı
Yürekleri hoplatan acı bir fren sesi
Bir anda döndürmüştü kendine herkesi
Bir kamyon rampada boşa atınca vitesi
Canavara benzemişti freninin sesi
Felaketin kapıya dayandığı bir anda
Kurtarmıştı yüce Yaradan bizi son anda
Hamt hâlinde yükselirken Mevlâ'ya dualar
Arabacıya da yağıyordu beddualarDualar ve beddualar' İki zıt ruh hâli
Neden arzular ki insan bu kadar muhaliMademki bu sualin cevabı yoktur bende
Varsın bir hayalet gibi gezsin bedenimde
Böyle deyip günlüğümü alınca elime
Gayri ihtiyari şu sözler geldi dilime:

'Bir garip ölmüş diyeler
Üç gün sonra duyalar
Soğuk su ile yuyalar
Şöyle garip bencileyin
Gariplerin ölümü her zaman geç duyulur
Belki de bu yüzden soğuk su ile yuyulur
Fakat bu hız asrının tuhaf hâlleri de var
Bazen bir garip ölse herkes anında duyar
Artık her şey gibi acılar da hız kazandı
Nedense bu anda gönlüm Yunus'u andı
'Garibi ancak garip anlar' diye duymuştum
Dost diye ben de yine bir garip bulmuştum

Yolculara baktım hâlâ aynı yerdeydiler
'Ya çarpışsaydık' diye pek kederdeydiler
Şoför dağıtmak için arabanın dağını
Durmadan büküyordu radyonun kulağını
Ne düşündüyse bir anda vazgeçip bundan
Bir visidi çıkardı önündeki kutudan
Şöyle bir baktı sonra sürdü sidiçalara
Ve durmadan eşlik etti klâsik parçalara
Sonra Sanat Güneşi'mizin sesi duyuldu
Her güneş gibi o da batınca unutuldu
Bir devre damgasını vuran o muazzam ses
Şimdi sidilerde alıyordu yeni bir nefes:

'Kara gözlüm efkârlanma gül gayri
Sütler kaymak tutar tutmaz ordayım
Mektubunda diyorsun ki gel gayri
İbibikler öter ötmez ordayım
Şoför, garip bir nostalji sunarken bizlere
Hüznün gölgesi bir anda düşmüştü gözlere
Anladım ki mazi hep bizimle yaşıyordu
Vakti gelince de içimizden taşıyordu
Duygular fışkırırken içimizden dışarı
Göründü karşıdan Bandırma'nın otogarı
Beş dakika gibi kısa bir mola verildi
Yolcular indirildi yolcular bindirildi
Bu cenneti diyardan uçarak uzaklaştık
Yeni yeni cenneti yerlerle kucaklaştık
Arkamıza attık Karacabey Ovası'nı
Soluduk Yeşil Bursa'nın kirli havasını
Manası kalmayınca yaşayan insanların
Rengi bile soluyor asırlık çınarların
Karardıkça kalbimiz kararıyor tabiat
Her geçen gün çekilmez hale geliyor hayat
İşte böyle bir şehrin yeni garına vardık
Yük namına ne varsa Es Adaş'a aktardık
Gelen her yolcuyu dostları karşılıyordu
Oysa benim yolculuğum yeni başlıyordu

Hüzünlü başladı Bursa-Erzurum seferi
Bendim yine bu seferin değişmez neferi
Biri dedi: Hele dadaş de ki sen nerdensinBana öyle gelir ki sen bizim İspir'densin
Yüzünde izleri hâlâ belirgin Çoruh'un
Konuşman değişse de aynen duruyor ruhun
Amca, dedim, beni bir kitap gibi okudun
Hatta bir kilim gibi desen desen dokudun
Gülerek, dedi: İnsanı yüzünden okurum
Gerekirse ruhunu kilim gibi dokurum
Pes, dedim, doğrusu, bu yolcunun irfanına
Saygı duyulur ancak bu halkın kararına
Çekerken ellerimizi şehrin yakasından
Geçiyorduk yeşil bir beldenin ortasından
Baktım, ağaçların rengi bir başkaydı burda
Bir başkaydı hayat şehirlerden uzaklarda
Toprağa duyduğum özlem yeniden depreşti
Bir yara ki içimde gittikçe derinleşti
Nostalji sunmak için gariplerin gözüne
Ben de serdim gönlümü bu yerlerin yüzüne
Ey Âdem'in hayat kaynağı toprak anamız
Neden bugün Âdem'den fazla kanar yaramız
Güneş sarı saçlarını yayarken dağlara
Biz de elveda dedik bahçelere- bağlara
Güle güle der gibi rüzgârın uğultusu
Arkamızdan su serpiyordu bulut dolusu
Bir anlık tören için gelmiş gibi bulutlar
Gözyaşlarını sebil edip uzaklaştılar
Bir sevki ilahiydiler geldiler, gittiler
Onlar ki bağrı yanıklar için ümittiler
Bu ümit vadisinin sığınıp gölgesine
Çevirdik başımızı dağların zirvesine
Duymak için semaların ruhani sesini
Kuşatmıştı ağaçlar dağların zirvesini
Bir âyin başlamıştı yerle gök arasında
Bir âyin ki ucu göklerin de verâsında
Bulutlar yer yer bu âyine katılıyordu
Sanki vahyin tohumu yeni atılıyordu
Ve gaybtan bir emir gelmiş gibi ötelere
Göklerden nur yağıyordu bütün tepelere
Vecd içinde kâinat durmadan dönüyordu
İçimdeki hasret bir yanıp bir sönüyordu
Bu cezbenin tesiriyle kalbim duracaktı
Ruhum çıkıp bedenden arşa oturacaktı
Bir anda koca bir âlem bana dar göründü
Bir zincir gibi her şey peşim sıra süründü
Artık ben önde onlar benim peşimdeydi
Ve varlığın sırrı işte bu gidişimdeydi
Gönlümün enginliğince bir hayli yol aldım
Biraz daha aşkım olsa ötelere uğrardım
Anladım ki aşk olmasaydı âlem olmazdı
Olsaydı da böyle bir âlemde yaşanmazdı

Ben dinlerken ruhumun o derunî sesini
Ağaçlar da kesmişti rüzgârın nefesini
Güneş al duvağını dünyaya atıyordu
Bugünlük bu kadar deyip ufka batıyordu
Akşam, Haşim'i hatırlattı ister istemez
Böyle anlarda şair kendini gizleyemez
Bıraktım kendimi akşamın kızıllığına
Bir kez daha yandım gönlümün yalnızlığına
Anladım, Yunus gibi benim gurbet hayatım
Bitmez bu gurbet sonsuzluğa varmadan atım
Gayrı her şey bir seraplık gönül avuntusu
Hakikat şu ki: Allah'tır gönlümün tutkusu
Dağlar, taşlar hep bir ağızdan diyorlar Allah
Ben de uydum onlara: Lâ ilâhe illâllah
Bir şehrin kıyısından geçerken arabamız
Bizim de kesildi çevremizle merhabamız
Her şey yazılmış gibi gecelerin kârına
Yalnız yollar düştü arabamızın payına
Gözlerim kapanırken gecenin mahremine
Ben de bıraktım kendimi yolların demine
Artık bana yoldaş olan sadece bu yollardı
Bir de bu yollarda durmadan ağlayanlardı
Ey gözyaşlarıyla ıslanan hicranlı yollar
Bir bilseniz bu gözyaşları kime ne yollar

Gurbetten gurbete uzanan bu yollarda ben
Ruhumuzun ezeli sevdasını ararken
Araladım zamanın bütün perdelerini
Ve silktim camından mâsivanın dertlerini
Dedim: Mademki Allah var öyleyse dert yoktur
Ruhlarımız ki ezelden atılmış bir oktur
Deli bir sevdayla akar zamandan zamana
Ve takılmaz bu yollarda durup ağlamana

Ruhlarımız dönerken ezeli seferinden
Artık yollar arınmıştır bütün dertlerinden

Ey Âdem'in gözyaşlarını dindiren Mevlâ'm
Sen varken ben bu yollarda ebedî ağlamam!


Yorum Yaz

Yorumunuz (*)

Resimdeki kodu giriniz

IP Adresiniz: 18.117.166.193

Yorum Yok

Bu söze ilk yorumu siz yazın.