Zamir
Tıknaz ömür. Bodur ay. Şubat gibi bir şey bu
mutluluk öksüzü şöyle bir yalayıp geçer
öylesine geçtiydi aklımdan adın, dönüp
bakmadın. Baksaydın keşke işitseydin ki
biri bizi kendisine benzetebilir isterse
Benzedik benzeye birazcık kaldık, evet
ben, sen, biz ona... tekil zamir sürüsü
toplanmıştık dört harf bir fiskos civarına
yayvanı yassısı ince bellisi kamburu; şirret
çağ bağiçesindeki kadınsı balta gürültüsü
kesilir. Kesilince büzülür çadırdan gece
neye benzer o zaman baş başa kaldığımız
birkaç soylu geveze vıdı vıdı bir ölü dille
köşeli bir boşluğa eğilir anlatırız
kim ölürken kimden daha güzeldi
Bırak yarışmayı da kaldır başını seyret
naylon tentelidir göğümüz bakılınca
görülür: kıyamet taburu geçiyor samanyolundan
sakalları var çocuklarının gün aşırı kırçıl güneşli
uzun uzun saçları kirli yıldızlar
Adamlar yay burcundan bir soluk ayrılmadı
kadınlar kadın olmadı hiç gök yaylamızda
cam gözü bakışları aydan da gerü
bir şiveyle saplanırdı kâğıdın duygusuna
yürek postamızda düşünce dergileri
Dönüşte okumalı Mudanya'dan Silvan'a
ağaçların ucun ucun kemirdiği kunduzu
kemikleri ulu gönder, eti sancak sayılır
kurutup yazdılardı kürkünü çıplak omuzlarına
bir ağızdan yeşerip tek tek solduğumuzu
orman ki şol tende kabuktan hatıradır