Meclis bir akşamda bilinen kararları aldı ve ülkeyi değiştirdi. Eğer bu kararlar 15 yıl önce alınmış olaydı 30 bin gencimiz ölmeyecekti. ‘şimdi birilerinin yürekleri sızlıyor mu?’ diyeceksiniz. Bence sızlamıyor. Her zaman onurdan bahseder bizim ahmaklar.
Bakın, bir sistem “slogan attı, şaka yaptı” diye çocukları mahkemelere doldurmaya başladığında artık o sistemin sonu gelmiş demektir. Bu saçmalıkların, bu manasız baskıların, bu gereksiz yasakların, bu bunaltıcı ve sıkıcı tabuların miadı doldu.
Elin oğlu alay etmez mi? lozan antlaşması’yla 4. 3 milyon kilometrekarelik toprağı nasıl kaybettiniz’ diye sormaz mı?
Sessiz ve mükemmel gece. Ve biri eksik. Biri her zaman eksik. Biri, geldiğinde bile eksik. Öyle eksildik ki yaşarken, bize dokunan herkesi eksiltiyoruz. Yalnızlığımızla çoğalıp kalabalığımızla eksiliyoruz ve öylesine kalabalık ki yalnızlığımız; ne yana dön.
Alman’dan bir randevu istersin ve o sana ‘tamam, çarsamba günü saat 8. 45’te buluşalım’ der. Türk’ten randevu istersin, ‘çarşamba günü öğleden sonra tekrar arar mısın?’ diye sorar.
Para harcamak kültür ister, o da bizimkilerde yok. Almanların goethe’si, mozart’ı, bethoveen’i var. Bizim ise sadece pastırmalı yumurtamız.
Hep “öldürmeyi” amaçlayan kutsallıklar peşinde koştuk, artık bir de “yaşatmayı” amaçlayan kutsallıkların peşinden gidelim bence.
Hayat diye bir şey var, her zaman size keşfedilecek geniş alanlar bırakan, ne kadar yaşarsanız yaşayın daima bilmediğiniz, kuytularına sokulamadığınız bir hayat, sadece size ait bir hayat.
Şeytanın yarattığı bir gökkuşağı gibidir kıskançlık. Kendini tutsak,kıskandığını özgür görürsün.
Hep aynı güçle özledim özlemeyi hep iyi bildim kavuşmakta ise hep acemiyim.