Seni özlüyorum" cümlesinin aslında ne kadar büyük bir çaresizlik anlattığını anladığın gün, sevmenin değerini de öğrenmişsindir.
Sahip olduğu için övünüp böbürlendiği bütün değerlerin elinden bir anda uçup gittiğini görmüş adamların gözündeki buruk gri rengi fark edemeyenler için iyelik ekleri hala kurbanlarını bekler.
Kimsenin göremediği sana baktım, gürültülerde mırıldanmalarını dinledim, yaşadıklarına küsüp kapadığın gönlüne kilide aşkımı fısıldayıp da girdim. Duymadıysan verdiğim sözleri, yargıların sana değil onlara aitse, senin dünyana da ait değilim.
Hiçbiri iz bırakamadı, sen de kaybolacaksın. Güneş olup batsan , ay'a yer açacaksın, ay olup kaçsan, güneşimi uyandıracaksın. Görüyorsun, hiçbiri yakamadı , sen de yakamayacaksın. Hiçbiri hayal olamadı ki yanıma kaçsın, hiçbir kadın kalmadı ki, sen kalasın.
İnsanı yıldırmak, susturmak, sömürmek için üstüne gelen güç ne kadar büyük olursa olsun, sinip kenara çekilerek yenilgiyi kabul etmek yerine ;hayatını doğru bildiğin yolda yaşamak gerek.
Fark ettim ki, cümleler kıskanç metresler, kelimelerin her biri gizli kaçamaklarmış, küçük küçük ihanetlermiş. Her cümleyi kurarken, onunla kırabileceğiniz bir kalbi, bir sevdiğinizi düşünerek yazamıyormuşsunuz. O yüzden yazmaya başlamadan önce sevdiklerinizi öldürmeniz gerekiyormuş.
Çok sevme beni, çünkü sonu yok. Çok sevenlerin hiçbiri adam olmadı; kimse aferin demedi çok sevenlere; kimse madalya takmadı onlar çok seviyorum diye telef olurken. Çok sevmenin hükmü kalmadı piyasalarda, gazetelere bak biraz, uyan artık rüyalarından.
Ne zaman mantıksız, akıl dışı, ezbere, aptalca bir söz duysam; ne zaman insan kılığına bürünmüş ilkel maymunların cehalete bulanmış pis hesaplarının peşinde koştuğunu görsem üstüne tuz basılmış gibi sızlayan bir yara.
Yazmak, sevdiklerini öldürmekle başlar.
Bir insanın, onu sevmeyenlerin düşüncelerini önemsemesi, onu sevenlere ihanettir.