Çoluk çocuğa karışmak: Evlenip, çocukları dünyaya gelip, onlarla uğraşır olmak."Vay canına! Daha dünkü çocuktu, bugün çoluk çocuğa karışmış! Zaman ne çabuk da geçiyor."
Çoluk çocuk elinde kalmak: Genç, tecrübesiz, çocuk denecek kişilerin yönetimi altında yaşar durumda olmak."Ülke çoluk çocuk elinde mi kalacak? Allah korusun!"
Çile çekmek: Üzüntü, eziyet, acı ve sıkıntı içinde yaşamak."Annen seni büyütünceye kadar ne çileler çekti biliyor musun?"
Çile çıkarmak: 1. Sıkıntılı bir işin veya durumun sona ermesini beklemek. 2. Tasavvufta bir müridin belli bir eğitim safhasından geçmesi."Çile çıkarmayan mürit olgunlaşamaz."
Çoğu gitti azı kaldı: İşin en güç, en önemli, en büyük kısmı bitti, kalanı önemsizdir."Ha gayret çocuklar, çoğu gitti azı kaldı."
Çirkefe taş atmak: Edepsiz, geçimsiz, kaba saba kimsenin tepkisine yol açacak davranışlarda bulunmak."Şu çirkefe taş atıp da başını belâya sokmadan gir içeri!"
Çorap söküğü gibi gitmek: Başlayan bir işin birbirine bağlı diğer bölümlerinin kolaylıkla halledilmesi."Hele bir başla sen, bak nasıl çorap söküğü gibi gidecek iş."
Çok görmek: 1. Esirgemek, bir kimseyi o şeye değer bulmamak. 2. Bir kimsenin yaptığını, davranışını yadırgamak."Gel, çok görme bana bu işi."
Çorbada tuzu bulunmak: Yapılan bir iş ya da hizmette az da olsa çabası, emeği bulunmak."Haydi durmayın, çorbada sizin de tuzunuz bulunsun!"
Çömlek hesabı: Güvenilmez, yanlış hesap."Senin yaptığın çömlek hesabı, bir muhasebeciye havale et işi."