Sevgili! ümmü mektum gibi, seni görmeden sana sesleniyoruz. Alıp verdiğin nefesi duyar gibi, sanki açınca gözlerimizi, seni görecekmişiz gibi, sana sesleniyoruz. Gelseydin, dolaşsaydın sofralarımızı, bir tabak fazla görecektin, bir bardak, bir kaşık fazla… ve sofrada bir yer boş, baş köşe!.. Medine-i münevvere’den dünyaya yayılan ashabın gibi, eyyüb sultan gibi, kab bin malik gibi, bir fecir vaktinde, henüz yirmisinde yirmi beşinde, bırakarak yurtlarını ocaklarını, hedeflerine ilahi rızayı koyan, arkalarına bakmayı ar sayan, yiğitler görecektin. Rahmetini umarak günahkar bir dille; allah azze ve celle ya rasulallah, âlemlere rahmet hayatın geçiyor kalbimizden, kalbimizden seyrediyoruz.
Ey rabbimiz! rasulünü anışımızdan haberdar et! o’na binler salat, binler selam! habibine makam-ı mahmut’u ver. O’na vesileyi lutfet. O’nu refik-i âlâya yükselt. Bizi de affet. O’nun hatrına affet,zatının hatrına affet.
Sadakat ispat isterdi. Hudeybiye sadakatin sınandığı yerdi. O gün biat ölüm üzreydi ve ölünseydi değerdi. Bu gün tevbe üzre biatımız ilahi.. Kabul eyle tevbemizi… sadıklardan eyle bizi ….
Hele bir enesin vardı senin. Enes bin malik… uhut’ta öldüğünü duyunca arkadaşlarına, -niye burada oturuyorsunuz? diye sormuştu. Onlar da : -allah’ın rasulü öldürülmüş deyince enes kükremiş: -peki o öldükten sonra yaşayıp da ne yapacaksınız? kalkın ve o’nun gibi ölün! demişti.
Dünyâyı ele geçirmek için âhireti vermek ve insanlara yaranmak için allahü teâlâyı bırakmak ahmaklıktır.
Sensizliğin ızdırabıyla inleyen ümmetini kime bırakıp gidiyorsun ya rasûlallah!
Efendim! senin yerine de anne dedik annemize, senin yerine de baba dedik.
Ya rasulallah… mekke çocukları annelerine seslenirler miydi senin yanında.
Sen yoktun… hz âdem’deydi nurun önce cenneti, sonra yeryüzünü şereflendirdin.