Söz Arama

Yaşamın bir bisküvi kutusuna benzediğini düşün. Kutunun içinde, her tür bisküvi vardır, sevdiklerin de sevmediklerin de, öyle değil mi? ve insan sevdiğini önce yerse geriye pek sevmedikleri kalır sadece. Ben kötü günler geçirdiğimde hep böyle düşünürüm işte. Şimdi bunu yaparsam, sonrası daha kolay olur, derim kendi kendime. İnan bana yaşam bir bisküvi kutusu gibidir.

4903 kere okundu

Yorum Yaz

Yorumunuz (*)

Resimdeki kodu giriniz

IP Adresiniz: 3.145.47.193

Yorum Yok

Bu söze ilk yorumu siz yazın.

Bu Kategorideki Diğer Sözler

Kader bazen yönleri değiştiren bir kum fırtınası gibidir. Sen yön değiştirirsin fakat kum fırtınası peşinden gelir. Tekrar yön değiştirirsin, ama fırtına yine seni bulur. Tekrar ve tekrar böyle devam edersin, tıpkı şafaktan önce ölümle yapılan meymenetsiz bir dans gibi. Neden? çünkü fırtına uzak bir yerden sana doğru esen herhangi birşey değil. Fırtına sensin. Senin içindeki birşey. Bu yüzden yapman gereken şey kendini vermek, fırtınanın tam içine girmek. Kum girmemesi için gözlerini yummalı, kulaklarını tıkamalısın. Ve adım adım içine doğru yürümelisin. Orada güneş yok, ay yok, yön yok, zaman algısı yok. Beyaz kum taneleri tıpkı unufak edilmiş kemikler gibi gökyüzüne yükseliyorlar, işte bu hayal etmen gereken şey. Ve sen gerçekten bu şiddetli, metafizik, sembolik fırtınanın içine yürümek zorunda kalacaksın. Ne kadar metafizik ya da ne kadar sembolik olduğunun bir önemi yok, buna aldanma, yine de binlerce tıraş bıçağı gibi etini parçalayacak. İnsanlar, orada kanarlar, sen de kanayacaksın. Sıcak, kırmızı kan. Bu kanı avuçlarına alacaksın, kendi kanını, ve diğerlerinin kanını. Ve fırtına dindiğinde bunu nasıl yaptığını hatırlamayacaksın, nasıl hayatta kaldığını. Emin olamayacaksın, aslında, fırtına gerçekten dinmemiş de olsa. Ama şu kesin. Fırtınadan çıktığında fırtınaya giren kişi olmayacaksın artık. İşte fırtınanın esprisi tam olarak bu.

Bence beni hâlâ seviyorsun, ama sana yeterli olmadığım gerçeğinden kaçamıyoruz. Bunun olacağını biliyordum. Bu yüzden seni bir başka kadına aşık olduğun için suçlamıyorum. Kızgın değilim, her ikisi de değilim. Olmalıydım, ama değilim. Sadece acı hissediyorum. Çok fazla acı. Bunun ne kadar acıtabileceğini önceden tahmin etmiştim, ama yanılmışım.

Kim aşık olmuşsa, kendisinin eksik parçalarını arıyordur. Bu yüzden aşık maşuğunu düşündükçe acı çeker. Bu tıpkı, uzun zamandır görmediğin birinin odasına girdiğinde bulduğun anılar gibidir.

Tolstoy'un dediği gibi, "mutluluk bir alegori, mutsuzluk ise bir hikâye. ".

Neden insanlar bu kadar yalnız olmak zorunda? tüm bunların esprisi nedir? bu dünyadaki milyonlarca insan, hepsi esniyor, kendilerini tatmin etmek için ötekileri seyrediyorlar, sürekli kendilerini yalıtıyorlar, soyutluyorlar. Niçin? dünyanın(tabiatın) amacı insanın yalnızlığını beslemek mi?

Eğer koyu bir karanlığın içindeyseniz; tüm yapabileceğiniz; gözleriniz karanlığa alışana dek öylece oturmaktır.

Yaşamın bir bisküvi kutusuna benzediğini düşün. Kutunun içinde, her tür bisküvi vardır, sevdiklerin de sevmediklerin de, öyle değil mi? ve insan sevdiğini önce yerse geriye pek sevmedikleri kalır sadece. Ben kötü günler geçirdiğimde hep böyle düşünürüm işte. Şimdi bunu yaparsam, sonrası daha kolay olur, derim kendi kendime. İnan bana yaşam bir bisküvi kutusu gibidir.

Anıların seni içinden ısıtan şeyler olduğu gibi, aynı zamanda gözlerinden dışarıya ağlatan şeylerdir.

Nihayetinde bu dünyada, yüksek ve sağlam çitler inşa edebilen insanlar ayakta kalır. Bunu reddetmeye kalkarsan, kendini çorak arazilere sürgün edilmiş bulursun.

Ama kim en iyinin ne olduğunu söyleyebilir ki? bu yüzden karşımıza çıkan mutlulukları sıkıca yakalamalıyız, ve diğer insanlar için endişelenmemeliyiz. Deneyimlerim bana, böyle fırsatların insanın karşısına bir ömürde iki ya da üç defadan daha fazla çıkmadığını söylüyor, ve eğer bu fırsatların öylece gitmelerine izin verirsek, onları hayatımızın geri kalanı için de reddetmiş olacağız.