Kim bir işe şahit olur da onu sevmezse o işte bulunmayan kimse gibi olur. Kim de bir işte bulunmayıp da o işe razı olursa, o işte bulunan kimse gibi olur.
Kim bir konuşanı dinlerse, ona tapmış olur. Konuşan allah’tan konuşursa, dinleyen allah’a tapmış olur; konuşan şeytan’ın dilinden konuşursa, dinleyen şeytan’a tapmış olur.
İmam dostlarından birine şöyle yazdı: “bu dünyada birbirimizden ayrıyız. Ama (ahirette) kimin fikri ve inancı, arkadaşının fikir ve inancının aynısı olursa, nerede olursa olsun o da onunla birlikte olur. Asıl yerleşme yurdu, ahiret yurdudur.
Adamın biri: “bana nasihat edin. Deyince imam (as): “kabul eder misin?” diye sordu. O adam: evet, kabul ederim. Dedi. İmam şöyle buyurdu: sabrı kendine yastık et, fakirlikten çekinme, şehvetleri (lezzetleri) terket, heva ve hevese muhalefet et ve bil ki,.
Günah işlemekte ısrar etmek, kendini allah’ın tuzağından güvende bilmenin sonucudur. Oysa allah’ın tuzak kurmasından, hüsrana uğrayan topluluktan başkası güvende olmaz.
Bir şeyin işi sağlamlaşmadan önce açıklamak, o şeyin işin bozulmasına sebep olur.
Mü’min, allah’tan olan bir başarıya, nefsinden olan bir ögütçüye ve nasihatçının da nasihatını kabul etmeye muhtaçtır.
Halkın mükafatı, allah’ın mükafatından sonra ve rızası da allah’ın rızasından sonra gelir.
Kefili allah olan bir kimse nasıl zayi olabilir?! allah’ın takip ettiği bir kimse nasıl kurtulabilir?
Senin heva ve hevesine uyup da doğru yolu senden gizleyen kimse, sana zulüm yapmıştır.