Kehanet
kehanet
doğduğun yerde öleceksin
yaşamak sandığın şeyler önemsizleşecek önce
unuttuğun bir gerçek içine işleyecek
sebebim sen
ebedim sen diyeceksin
büyük suskunluğun peşi sıra
(o suskunluk ki
ezelden beri içinde büyümekte
körlüğün
sağırlığın
yalnızlığın
hep bu suskunluktan)
ateşi körükleyecek görünecek
ve yine suskunluk
beklemek dizlerinde derman bırakmayacak
en çok azrail için üzüleceksin
azraile zaman tanıyacaksın
biçareyim dediğin an
dillenecek kalbindeki kelimeler
ademin mirasını taşıyacaksın
eğildiğin an secdeye doğru
kalkacak perdesi yavaş yavaş gönlünün
hüzün oturacak bir süre
perdenin yerine
hüzün gururdan yıpranacak
beklemekten sıkılıp
unutmayı seçeceksin
unutmaya muktedirmişsin gibi
büyük konuşacaksın
acı çekeceksin
meyvelerin bittiği vakit dallarında
meyvelerinden koparan dostlarında bitecek
elindekiler sana yetmeyecek
çareyi büyük siyah gözlerde arayacaksın
bir nehrin ağzını kapatacaksın
denizler kuruyacak siyah gözlerden akan yaşlarla
yetmeyecek sana sevilmek
en eski duygu gelecek aklına
kalbine düşen incecik bakış
o ilk bakış
aldığın mirasın asıl sahibi
yüzü koyun düşeceksin yere
kokusunu arayacaksın toprağın
ölümünü özleyeceksin
tek tek aşacaksın duvarlarını
duvarların ardına bakacaksın
ardında bencilliğini bırakarak
birden sönmeyecek şeytanın ateşi
cehennem yakanı bırakmayacak hemen
ama bileceksin cennetin kokusunu
havva'nın dünyasında esir olacaksın
kâbil'in avuçlarında boğulacaksın
sıkıntın kaplayacak arşı
bulutlar yalnız sana ağlayacak
sen dolup dolup boşalacaksın
aklını fikrini iyilik saracak sonra
tek başına kalsanda
yalnız kalmayacaksın
gelgitlerinde arasatın ince çizgisinin
'gel' diyecek sonsuz güç
'affedilenlerden oldun
sevdiğimi sevdin sevdiğim oldun
en eski duygu saracak seni
sebebim sen ebedim sen diyeceksin
kehanet
doğduğun yerde öleceksin
10 Kasım 2009