Ben... O kadar da güçlü değilim inan dünya aleme yetecek kudrette kelimeleri olan ben tek lafına yıkılırım eğer dil'ersen.
Yolculuk sevdiğinin kalbineyse, işin içine mutlaka şeytan karışır başka yolu yok, sevmek biraz da kazaya uğramaktır!
Kendime bir not bıraktım gideceğime dair. Kapıyı çarpıp çıktım kimsesizliğimden… geri dönüşü olmayan bir yoldu, yaşamak… ben ise yola gelmemekte direniyordum!
Ve biz seninle tarih boyu geç kalınmış bir aşkız, hiç vaktinde yetişemedik hayal kırıklarımızı taşıyan vapurun kalkışına.
Ne yazık, galiba ben sana hiçbir zaman vakitli bir günaydın olamayacağım. Hiçbir sabah yanında doğmuyor nasılsa!
Böylesine bir yangın, kendinden ilk olarak kurtarılacakları merak ettiği için çıkarılmıştır belki de… yoksa aşk’ın, cayır cayır yanan bir yürekten, apar topar kaçmaması nasıl açıklanır ki a canım?
İlkokul öğretmenimin öğrettiği şekilde, kirpiklerinin altını çiziyordum kırmızı kalemle. Çünkü gözlerin en önemli satırlarıydı hikâyemizin.
Sıkı dur dedim bir boşluğun ellerinden tutuyorsun… gel gör ki mayandaki asi’liğe laf dinletemedim… her gece sarılıp yokluğuna ölüme uzanmaktı artık hayat… ve artık aşk, bir ihtimalsizliği delicesine sevmekti… söz bitti….
Yükle yalnızlığının bütün gri bulutlarını sırtıma vücudum yağmur sonrası toprak koksun.
Elimde değil, ne yazsam sana çıkıyor alfabemdeki harfler başka bir dil bilsem, o lisanda izah ederdim sana esaretimi.