Sıkı dur dedim bir boşluğun ellerinden tutuyorsun… gel gör ki mayandaki asi’liğe laf dinletemedim… her gece sarılıp yokluğuna ölüme uzanmaktı artık hayat… ve artık aşk, bir ihtimalsizliği delicesine sevmekti… söz bitti….
Ne yazık, galiba ben sana hiçbir zaman vakitli bir günaydın olamayacağım. Hiçbir sabah yanında doğmuyor nasılsa!
Böylesine bir yangın, kendinden ilk olarak kurtarılacakları merak ettiği için çıkarılmıştır belki de… yoksa aşk’ın, cayır cayır yanan bir yürekten, apar topar kaçmaması nasıl açıklanır ki a canım?
İlkokul öğretmenimin öğrettiği şekilde, kirpiklerinin altını çiziyordum kırmızı kalemle. Çünkü gözlerin en önemli satırlarıydı hikâyemizin.
Yolculuk sevdiğinin kalbineyse, işin içine mutlaka şeytan karışır başka yolu yok, sevmek biraz da kazaya uğramaktır!
Yükle yalnızlığının bütün gri bulutlarını sırtıma vücudum yağmur sonrası toprak koksun.
Adım da verilmiyor ki sokağına adres olayım sana yazılanlara!
Ben... O kadar da güçlü değilim inan dünya aleme yetecek kudrette kelimeleri olan ben tek lafına yıkılırım eğer dil'ersen.
Meteorolojiyi yanıltmayı seven, apansız bir yağmurdu aşk. Aniden bastırıyordu adamın ciğerlerine.
Koluma gir küçük bir çocukmuşum gibi, enselenmeyeyim yüreğindeki o korkunç kalabalıkta.