Apostol`la Dört Yüz Kırk Birinci Sayfa
1&:
Ki şahım,
Çarpıcı birer iksirdir şimdi süluk,
Fevkalade aşkların kırk gözünden ifraz edilen,
Kefir kokuşlu bir zamanlar üstü kevseri,
Her boyutta tekrar tekrar ikram edilen farklı kaselerle,
Ve iştah içilen aşkın semeresi olacak dem evlerinde.
İsteseler de, istemeseler de onlar,
Bil ki kesinkes geri dönecekler,
Her kırk konakta bir geriye,
Som cevher gözlü buraklara binmiş olarak,
Tadı damaklarında kalmış olarak hem de,
Henüz yaşamadıkları sevdalarımızı yaşamak üzre,
Ancak miftahsız ülkeler nere?
Apostol nere?
Çare?...
Yok ki...
2&:
Ve ey şiir sever sevgili aynoğulları...
Böyle bir hikayetti benimkisi de işte:
Herhangi bir tarihte. Ama belli bir zebercet mekan içre: Apostol meyhanesinde:
Bitişin başladığı yerde. Şahittim sona. Dona kalmış dişlere. Ve yaşanmış nurlu aşklara. Ve bataklık fuhuşuna. Gelelim Don Huan'a... Evet, o idi gelen. Anlaşılan Don oğlan memnundu kepazelikten. Zaten yıllardan beri emaneti ulaştırmak için beklemişti yıldızlar aralığında. Ehline güven içinde. Şimdi de neticenin memnuniyetindeydi. Yoksa çoktan ölmüş olacaktı İdris aleyhisselam. Görev tamamdı vesselam. Şimdi mutmain bir kalp ile gidebilirdi cehenneme... Üzülmüştüm çar naçar.
3&:
Ve ey şiir ve kahır sever sevgili dağoğulları...
Böyle bir hikayetti benimkisi de işte:
Son çar henüz girmemişti şiire. Kafkas dağı buz gibiydi. Gavur gözü gibiydi devir. Azgın bir tipi. Darağaçlarının yağlı ipi bağlanıyordu ellere hohlanarak... Ve başımı şiire vuruyordum acı ile ben. Kadehime doldurduğum ise kalbimin kataterinde kanlı balçıktı...
***
Böyle bir hikayetti benimkisi de işte.
"Lan barba ikiletme de doldur,' demeye sıra gelmişti.
'Şıradan olsun itin ölümü, atın ölümü şeytan suyundan..."
Diyordum yolun ya da şiirin istablize yolu sonunda...
Ardından kevser içmeye hevesleniyordum vildanların elinden,
Ve gazel yazmaya duruyordum gılman aşkına.
Şiir burada tek ilaç ve inayetti.
Ve ey şiir ve aşk sever adamoğulları,
Yazılan son aslında bidayetti...