Apostol`la Doksan Dördüncü Sayfa Ek
1&:
Ey şiir sever,
Ve sevgideğer insoğulları siz de...
Ve bir gün sen de gideceksin mirzam şiir eline,
Biliyorum o an serçe olacağım gözlerinizde,
Ve yüreğinizde hafif sıklet bir mülteci duygu...
***
Yollar içilerek yürünecek,
Yaşlı güneş batacak bir kuşluk batınında,
Son evlat yıldız doğacak sahte bir sarılıkla,
Berd-ül aceze soğuklarının baranisinin altından,
Birkaç derece sıcaklık yaslı yüzünüzü yalaya yalaya,
Ve somut bir gerçeklikle geçecek sessizce aralıktan,
Karanlıktan doğacağım ışık saçarak,
Bir demet şiir yarpuzu kendine has bayıltan kokusuyla,
Ve bir tutam aşk düşecek ortalık yere, türkülü düğünlerle...
3&:
Biz burada, Apost'un hemen sağ cenahında olacağız şahım,
Kadehimize doldurduğumuzsa,
Ortası oyuk şakağımızdaki sokakların,
Ve sadakatimizin sarhoş artıkları tabii ki...
Böyle bir hikayettir işte benimkisi:
Hepimizdik. Ve mitolojik bir senaryodan yeni çıkmıştık sanki. Dudakları sarışın civcivler gibi. Hüznü aşk sanarak yüreğine bürünmüş bir köhne yerdeydik. Son meyhanedeydik. İçiyorduk bütün birikimimizi kupa kupa. Galiba biraz kaçırıyorduk köpek öldüreni o ve ben. Çünkü görünmez bir yılan uzun bir soluk alıyordu İnebahtı limanında. Çevredeki herkes ürperdiğini hissediyordu sanırım. Sarıklar kefen oluyordu cana. Canlar evrene yolcu...
&:
Ve ey şiir ve saltanat sever begoğulları...
Böyle bir hikayetti benimkisi de işte,
Sizlerin ve atalarınızın unuttuğu herhangi bir tarihte:
Sisilya`nın -iki damlacık- altını ıslatmasının nedeni başka ne olabilirdi ki? "Baudolino geldi! O senin çağrını duydu ve geldi." diyordu Apostol az ötesinde duran harami başına. "Ver hadi ver emaneti sahibine." Çağrıyı alıyordu ki... İri elini uzatıyordu Andredorya. Furya halinde derebeyleri sökün ediyordu feodaliteden. Daha öteden Mimg hanedanının temsilcileri... Elleri barut isi...
Yürekleri Tibet sisiydi. Yaşlı keşişler sis altında zeytin devşiriyordu. Yeni bir Lama daha evcilleşiyordu.
"Lan barba ikiletme de doldur,' diyordum ben de usulca.
'Şıradan olsun yersiz yurtsuz itin ölümü,
Aygır atın ölümü şeytan suyundan..."
2&:
Böyle bir hikayetti işte benimkisi.
Akdeniz'di az ötemizdeki. Ter kokulu takdis suyuna batmış yaşlı rahibenin memleketi... Ve on üçüncü papanın kuru ve kıvır kıvır derili sağ eli İncil'i taşıyamıyor ve düşürüyordu. Tutuyor ve kaldırıyordu yerden Ulubat köyünden Abdülcabbar oğlu hasan sancağı. Mengene gibi sıkıyordu dişlerini bir başka mengene. Bir hergele kazdığı mezarı tekrar dolduruyordu. Bağırıyordu Ap. Ben bağırıyordum: 'Dur!' Duymuyordu sesimizi. O bir başka boyutta biz buradaydık. Bir kez daha vuruyorduk başımızı sapma ağacına. Meyhanenin yamacına bir toplu mezar kazıyordu Kamkovski diye biri. İçeri giriyordu çoluk çocuk... Yani bir sürü kefensiz. Biz kuşlar gibiydik. Yorgun yüreğimizle şiire düşüyorduk. Üşüyorduk...