Sana, sana diye başlayan şiirlerden birinden sesleniyorum...
seni seviyorum demek bu kadar basite alınmışken hazır, bende kek yaptım.
evet fırsatçı sevgilim demen gibi hoş değildi, güvenemiyorum demen
ama ben yine küçükken oynadığım çubuklarıma göz attım
susmak, oyun oynamaktan daha zordu, kaçındım.
Sana, sana diye başlayan şiirlerden birinden bakıyorum...
dişlerin çürümüyor, dudakların hep güzel, saçın boyada olsa idare eder
zaten kadavra aşkları yaşatmaya çalışmıştık, ben dürüstçe soluyordum, sende neşter.
ben umarsamazca ağlarken içimde,
sen üç nokta bir okulundan mezun olmuşçasına coşkulu,
tersten bakmak tersliğin iki uzvu.
Sana, sana diye başlayan şiirlerden birinden kızıyorum...
serin kumlardan, kızgın denizlere atlamak gibidir
idealist yaklaşımlarla sosyopat bakmak aşklara, anlamadın,
zaten benim ki musalla taşına ağlayan bir çocuğun kalbinden akan umuttu.
yanaklardan özgürlük aksın diye şakaklara dayanır mı ki silah, dayamadım,
isteklerimi keşke müsvette bir kağıda yazmasaydım.
gördün mü yine kızamadım....
Sana, sana diye başlayan şiirlerden birinden itiraf ediyorum...
ben yavaş yavaş sokarken silahı ağzıma, tetik yumuşuyor, okşuyorsun.
yapma bileklerimi bile yanlış dikiyorsun.
evet seni seviyorum diye bitmeyecek
ve evet yastığımda tek bir çapak bile yok sana adanan.
Sana, sana diye başlayan şiirlerden birinden ağlıyorum...
acizim işte kabul ediyorum, hıçkıra hıçkıra ağlarken
esrar gibi çekiyorum burnumu.
yanağımı siler misin? Biraz kan kalmış.
seni öpmek, bir sigaradan nefes çekmek gibi bu son gecede, tuzlu
bir sigarayı basmaksa gözlere, sen olmayan bir cümle kurmak gibi, biliyorum
bu aşkta biraz ayrılık kalmış.
bize kalan tek renk kırmızıyken, mavi bir oğlumuz olsun isterdin, neyse
bırak annenin okuttuğu dualar avuçlarında dursun
ve sus, lütfen, içimde biraz umut kalmış.
bir rüya için ağıt yaktım, bak uçuşuyor hala külleri... yeter,
okşadığın tetiğe bas artık bende biraz can kalmış...
Sana, sana diye başlayan şiirlerden birinden kayboldum.
Sana ölüyorum.