18 yaşında ergenliğe girmemiş bir çift çiçektik.
aynı toprağa gömülmüştük ve
tuhaf, yine aynı toprakta büyüdük.
etrafımızda ki tüm duvarlar gibi
yani birlikteliğimizin kaynağı
ya da bir birey olabilme ihtimalimiz, plastikti.
plastik kırılırmış.
bizde kırılgan bir ayrılıkta, yalnız yeşildik.
şimdi hangi saksıda, hangi güneşe bakarsın acaba,
tüm sigaralarımın adandığı yaprak gözlerinle
ve şimdi hangi mezarlıkta ağlarsan
hangi el kapanır, ay gibi,
tüm ölümlerimin adandığı, o melek yüzüne...
Aynı işte çalışan iki küçük mermiydik
hangisi şarjor, hangisi tetik bilemeden
hayatını aldık birinin.
hayatımızı aldı biri, diğeri cımbızla incitti canımızı
öldürenin, ölenle karıştığı bir yere geldik.
sonuçta aynı bedende birleşen iki güzel katildik.
aşık olunan bütün insanlar gibi, katildik.
bu gece hiç itiraz etmedim, içeri aldım seni.
bütün eski dostlarım gibi.
bütün eski noksanlıklarım gibi.
kaç mezar var diye de saymadım hiç,
hiç bir mezarlıkta, sonuçta;
ne ben tetiği çekeni bulabilmiştim,
ne sen öldürdüğün kişiyi.
Oysa ölü dudaklarımın adandığı, ölü şiirler gibi
sevmiştim seni...