Badem elması kokan boğazlar gırtlaklıyorum
Bir çekirdek yerini mi şaşırmış ne?
Ekşi erik özü sığınmış
Dilleri tatlı bir portakal içine,
Sırf onu sarıp sarmaladı diye.
Seninse
Boğazına bir pirinç kaçmış,
Gelini sanmışlar ses tellerinin.
Kibarlık budalası bir ince ses kalır geriye
Çığlık atsan herkes kulak tıkar.
Oysa nabız,
can çekişmesi değil midir damarların?
Şimdilerde öyle bir yerdesin ki
Bir zamanlar dişleri vardı hayatın dersin,
Sırtında iz bırakan.
Pembe tenine dökülmüş kilolarca un...
Artık neresinden baksan beyaz tenin,
İçin bungun.
Nabzın artık bileklik olmaktan yorgun.
Boynundaki şah
Matlaşır zamansız.
Oğlunun gözlerinde sularca yosun.